"Herus.. Kendi halinde yaşayan biriymiş. Doğduğu küçük kasabada büyümüş, okumuş, çalışmış. Gençken, 17 yaşına vardığında, birini görmüş. Gördüğü ilk anda, ona öyle çok vurulmuş ki.. Aşkını 'Kalbim ilk anda ağzımda atmıştı, kalp krizi geçiriyorum sandım!' diye anlatırmış.
Çok sevmiş onu, çok. Birkaç ay uzaktan sevmiş hep. Yanaşmamış, tanışmaya çalışmamış. Çekinmiş, ilk defa aşık oluyormuş çünkü. Öyle çok seviyormuş ki gözyaşlarını tutamıyormuş. Bazen gülümsemekten yemeğini bile yiyemiyormuş. Bazen heyecandan yorgun düşüyormuş.
Bir gün, yolları denk düşmüş. Sonunda tanışmışlar. Sevgilisi, biriciği de ondan etkilenmiş. Aşkının karşılığını almaya başlamış. Her gün, her boş vakitlerinde birbirlerine koşuyorlarmış. Her vakitleri birlikte geçiyormış.
Herus'un sevgisi, her geçen gün katlanarak artıyormuş. Birlikte ya da uzak geçen her anda, her gülüşte, her gözyaşında, her temasta.. Aklı fikri sevgisiliymiş. Sanki tüm hücreleri onunla dolu gibiymiş. Başka bir şey düşünemez olmuş.
Onun hayatının merkezi artık kendisi değil; sevgilisi imiş. Bazıları bunu sağlıksız görürmüş ama Herus kimseyi dinlememiş. Herkesten uzaklaşmış, sadece ona yaklaşmış, sadece onu bilmiş.
Bir yıl, onunla geçen bir yılda Herus, yaşamını kalbinin atışıyla değil; sevgilisinin varoluşuyla sürdürür hale gelmiş.
Bunu hiçbir zaman sorun etmemiş, ne kendisi ne de sevgilisi. Ama bir gün gelmiş. Herus, sevgilisine -yaklaşan doğum günü için- bir hediye almak üzere kasabadan uzaktaki şehre yola çıkmış.
Şehre pek uğramadığı için ona yabancı gelirmiş. Burada hayat da daha farklıymış zaten. Sanki şehirliler onlardan birkaç asır ileride yaşıyormuş gibi derler. Herus biraz korksa da, aşkının büyüklüğü korkusunun önüne geçmiş. Bu her zaman da böyleymiş.
Tanımadığı sokaklarda gezerken Herus, yanlışlıkla merkezi yerlerden biraz uzaklaşmış ve merkeze yeniden dönmeye çalışırken bir sokağa sapmış. Hayatının en acı verici, en dehşet anını o gün yaşamış.
Hayatını adadığı sevgilisi, bütün kalbinin, yaşamının, her şeyinin sahibi.. Herus'un verebileceği, yaratabileceği, oldurabileceği bütün sevgiyle sevdiği o sevgilisi, yabancının biriyle bir sokak kenarında dudaklarını paylaşmış.
Dudaklarını, tenini, aşkını, yakınlığını, ihanetini.. Yalan söylemiş sevgilisi, hiçbir zaman onu çok sevmemiş. Güzel rol yapmış, kandırmış. Neden yaptığını kimse öğrenememiş esasında. Ondan ne almak istediğini kimse bilmiyormuş. Sadece onu kandırmış, aldatmış.
Herus o gün, acı dolu bir çığlık atmış. Bir feryat, vaveyla.. Yeri göğü inletmiş o ses. Acı acı bir sesmiş, duyanlar öyle der. Kimin kulağına gittiyse o ses, tüyleri diken diken eder, kalbini sızlatırmış. Sanki o acıyı Herus değil de siz çekmişsiniz gibi hissettirir,
derlermiş.Sevgilisinin onunla konuşmasına fırsat vermeden kaçmış oradan, Herus, koşa koşa uzaklaşmış karanlıkta.
Olayı duyan kasabalı Herus'un sevgilisiyle iletişimi en aza indirmiş, böyle bir ihaneti kimse hak etmez, demiş. O ise pek ilgilenmemiş, yeni sevgilisi ile yoluna devam etmiş. Üzülmemiş, acımamış.
Birkaç ay boyunca kimse görmemiş Herus'u, herkes endişeliymiş ama hiçbir şey yapamıyorlarmış. Herus'un kaybolduğunu kabul etmişler, dönmeyeceğini. Böyle büyük bir acıyla yaşama devam etmek istemediğini düşünmüşler.
Bir akşam vakti, göklerden o ses işitilmiş.. Herus'un o derin çığlığı. Gök gürlüyor sanmış başta insanlar. Fakat bir yerden de tanıdık gelmiş o ses, herkesin tüyleri diken diken olmuş. Bu sese geçmişte şahit olan herkesin kalbinde ise derin bir sızı başlamış.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Night and Night | KookMin
Non-FictionOna karşı kocaman bir sevgi taşıyan kalbim, onun tarafından parçalanıyordu. Ama umarım ona olan sevgime zarar vermezdi. 🌃