Bölüm| Ben Varım

388 26 8
                                    

Bu bölüm, bağımsız bir JiKook kurgusu içerir.

"Jimin, bekle lütfen! Jimin!" Nefes nefeseyken sesimi ona duyurmaya çalışıyordum.

Koşabilirdim, dayanabilirdim sorun o değildi. Ama şu an, beni duyduğundan bile emin değildim. Seslenmekten vazgeçerek nereye kadar gitmek istiyorsa peşinden gidecektim.

Çantasını kaptığı gibi sınıftan fırladığında bir saniye bile düşünmeden peşinden gittim. Yaklaşık bir dakikadır koşuyorduk. Nereye gittiğini bilmiyordum, yalnız kalmak istemez diye düşündüm. Bu acı, onu tek bırakmak istemeyeceğim kadar büyüktü.

Ne kadar bağırsam da aklı o kadar meşguldü ki beni duyamazdı. İstediği yere gitmesine izin verdim. Durdurmadım, acısını böyle çıkarmak istiyorsa çıkarsındı.

Dirençli vücuduma ve yaptığım antrenmanlara sonra teşekkür etmek üzere koşmaya devam ettim. Okuldan uzaklaşmıştık. Sonunda büyük ve boş bir parka doğru çevirdi yönünü. Çok mesafemiz yoktu ama rahatsız etmek istemiyordum, atsındı acısını, sinirini. Parkın ilerisindeki boş bir duvar kenarı kestirdi gözüne, gitti dibine çöktü. Yavaşladım, hemen gitmedim yanına.

Jimin, dizlerini kendine çekmiş, kafasını da dizlerine gömmüş bacaklarına sarılarak oturuyordu bir duvar kenarında. Simasında masumiyet yatan bu çocukta acıyı görmek her şeyden çok acıtıyordu.

Yavaşça yaklaştım yanına, çantamı usulca kenara bıraktım.
"Jimin," dedim önünde çömelirken. Bir dizimi de yere yasladım.
"Konuşmak ister misin, yoksa susayım mı?"

Yalnızca omuz silkeledi. Kafasını hiç kaldırmadı. Bir süre öylece bekledim. Hiç kıpırdamadı bile, heykel gibi durdu. Sadece koştuğu için düzensizleşen nefesleri belli ediyordu yaşamını. Sonunda başını benim görmeyeceğim yana çevirip dizlerine yeniden yasladı. Nihayet benim de nefeslerim düzelmişti.

Tek omzuna astığı çantasını bile çıkarmamıştı. Ürkütmemeye özen göstererek omzundan usulca çıkardım çantasını. Parmaklarım birazcık tenine değdiğinde sanki kalbi tüm vücudunda atıyormuş gibi hissettirmişti. Acısı, koşması vücudunu çok etkikemiş olmalıydı. Çantasını çantamın yanına bırakıp duvar dibinde yanına yerleştim. Dip dibeydik.

Artık, ağlamaya başlamıştı. Vücudunun sarsılışı bedenimde yankılanıyordu.

Hiçbir şey yapamadan izliyordum. Söndüremezdim ki içindeki yangını, dindiremezdim. Kalbi ağrıyordu onun şimdi. Ve bunu dindirmeye dünya üzerindeki hiçbir güç yetmezdi.

Bir yangını, cayır cayır yanan güzel bir çocuğu tam karşısında izlemek çok zordu. Çok.

Ellerini kulaklarına kapatıp hıçkırıklarının dışarı çıkmasına izin verdi. Parmaklarını saçlarına geçiriyor, çekiştiriyordu bazen. Elini tutup durduramazdım. Hissettiği şey, o kadar yüktü ki küçük omuzlarına, atamazsa çürürdü, ölürdü.

Tek dizi kıpırdanmaya başladı yavaşça. Saçlarını çekiştiriyor, hıçkırıklarını duyuruyordu bana.

Bazen hiçbir şey söyleyemezdiniz, teselli edemezdiniz. Öyle bir anın içindeydik işte. Onu bundan kurtarmaya çalışmayacak, sadece onunla yanmaya devam edecektim. Başka çaresi yoktu. Elimden gelen tek şey, onu yalnız bırakmamaktı.

Dakikalarca aynı pozisyonda ağladı durdu. Benim gözlerim de boş durmadı, döktü yaşlarını hep. Öyle parçalanıyordu ki önümde, kırıkları bana bile batıyordu.

Birkaç kişi geçti önümüzden, baktılar. Umrumda bile olmadı. Garip garip baktılar, kim bilir neler düşündüler. Biraz bile umursamadım.

Night and Night | KookMinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin