Bu bölüm, bağımsız bir JiKook kurgusu içerir.
"Sen git, yerleş. Ben yemekleri alıp geleceğim."
Anlaştıktan sonra valiz büyüklüğündeki çantayı elime alıp kaldığımız yere ilerledim. Biraz yürümem gerekiyordu.
Yılın son günüydü ve her yer oldukça kalabalıktı, insan kaynıyordu. Rengarenk süsler her yerdeydi. Çökmeye başlayan karanlık, kimilerini evine uğurlarken kimilerini ise sokaklara döküyordu. Yoğun neşe sesleri, cıvıltılar ve mutlu görünen insanlar iyiydi. Özellikle de etrafın süslenmesini çok seviyordum. Işıl ışıl renkler beni mutlu ediyordu.
Geçtiğim yerlerdeki güzel görüntülere baka baka kaldığımız yere ulaştım.
İki büyük mağazanın arasında kalan bir boşluktu. Mimari facia gibi görünen bir boşluktu aslında. İçeri sığabileceğimiz lakin çok da geniş olmayan, genellikle insanlar tarafından asla fark edilmeyen bir yerdi. Ama bizim korunaklı alanımızdı. Kimsenin fark etmediği bu yerde, iki insan hayatta kalıyordu.
Girdiğim boşlukta ilerledim ve dışarıdan fark edilmeyecek, yine de çok uzak olmayan duvar dibine vardım. Açıklık değildi arkamız ve bu havanın ısısı hakkında bize biraz yardımcı oluyordu. Burayı kim böyle yaptıysa oldukça minnettardım. Böyle güzel hata olamazdı.
Soğuk zeminin etkisini azaltmak için koyduğum kartonları önce silkeledim ve temizledim. Yeni bulduğum iki kartonu da üstüne ekledim. Daha iyi olurdu. Büyük çantanın içinden kalın bir battaniyeyi çıkardım ve kartonların üstüne serdim. Zeminin daha sıcak durması gerekirdi çünkü tüm soğuğu sırtımıza almamalıydık.
"Jimin-ah, geldim." Jungkook'un sesiyle ona döndüm. Elinde tuttuğu paketle bana ilerliyordu. Hava soğuktu, ceketsiz üstü de yanaklarının ve burnunun kızarmasına sebep olmuştu.
"Jungkook, üşümüşsün. Gel hemen üzerini örtelim." Çantadan çıkardığım bir battaniyeyi hemen ona sarmaya hazırlanırken yanıma gelmişti. Paketi kartonların üzerine bırakıp battaniyeye sarındı. İtiraz etmiyordu ve aceleciydi çünkü hasta olmamız bizim için kötüydü. Kendimize en iyi şekilde bakmak zorundaydık.
Benim dizdeki şortum ve onun olmayan ceketi bu kuralın ihlaliydi. Ama başka yolu yoktu.
"Sana bir şey aldım, görmek istemez misin?" Ellerini ovuştururken konuştu. Kaşlarım hafifçe yukarı kalktı. Heyecanlandım da.
"Bir şey mi aldın?" Poşete yönelirken sorgulamaya devam ettim.
"Dikkatli tut." diyerek beni uyardı.Bir heves ve heyecanla yüzümde tebessüm oluşmuştu. Ellerim hafifçe titrerken nazik hareketlerle paketi açtım.
Gördüğüm küçük pasta gülümsememi büyütmüştü. Gözlerim hemen Jungkook'a döndü.
"Jungkook, ben çok teşekkür ederim. Ama sen, nasıl?" Heyecanım konuşmamın akıcılığını engelliyordu. Bana gülümsedi. Mutlu olmamı seviyordu.
"Boş ver orasını. Hadi yemeği soğutmadan yiyelim, pasta için plastik çatal ve bıçak da koydular."
Dolan gözlerimi saklamaya çalışarak pastanın kutusunu özenle açtığım gibi özenle de kapattım. Dikkatlice poşete yerleştirip kenara koydum.
"Tamam, sen otur. İyice üşüme. Ben hazırlayacağım."
Karton ve battaniye kaplı zemine oturup sırtını duvara yasladı. Neyse ki üzerinde battaniye vardı ve sırtı direkt soğuğu almayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Night and Night | KookMin
Non-FictionOna karşı kocaman bir sevgi taşıyan kalbim, onun tarafından parçalanıyordu. Ama umarım ona olan sevgime zarar vermezdi. 🌃