Yorgunluktan titreyen vücudumu zorlukla soyunma odasına ilerlettim.
Ellerim, bacaklarım.. Hissedebildiğim tüm kaslarım o kadar titriyordu ki, dayanılmazdı. Bu kadar çalışmak, yorucuydu. Değmesiydi dileğim, boşa gitmemesi.
Üyeler de arkamdan girmişlerdi soyunma odasına. Hepimizin derin nefes alışverişleri duyuluyordu.
"Ah.. Bu iş gerçek bir deli işi." Namjoon hyung nefessizce söylendi. Çok haklıydı.
"Ve biz hepimiz birer deliyiz." Eh, tabii Hoseok hyung da haklıydı.
Çantama yöneldiğimde üzerinde beyaz bir mektup zarfı olduğunu gördüm. Ne olduğunu merak edip kağıda uzandım. Aşk mektubu olabilir miydi? Bunu yapan çalışanlar oluyordu.
"O da ne Jimin-ah, bir aşk mektubu daha mı?" Taehyung'un sırıtarak sorduğu soruya güldüm.
"Bilmiyorum, Taehyung. Bakacağım." Mektubu zorlukla açtığımda güçsüzleşmeme gerçekten sinirlendim.
Ve titreyen gözbebeklerimin gördüğü yazı, beni kalbimden vurdu. Bu gerçek olamazdı, değil mi? Gülen yüzümün düştüğünü biliyordum.
"Zayıfla, Park Jimin." yazıyordu kağıtta. Yutkundum derince. Açlıktan, susuzluktan, yorgunluktan titreyen bedenime sunulan bu cümle, ilk değildi.
Dahası ilki, biricik grup arkadaşımdan gelmişti. Bunu kaldıracak kalbim var mıydı sahi? Peşine takıldığım diyetler sona götürürken beni, hâlâ yetmiyor muydu?
"Jimin, ne oldu?" Yanıma yaklaşan Taehyung'un sesi böldü düşüncelerimi. Kağıdı saklamak istedim ama dalgınlığım geciktirmişti beni. Yazılı kağıdı resmen kopararak almıştı elimden.
"Bu ne böyle? Kim yaptı bunu?" Dehşetle soruyordu, sinir akıyordu sesinden.
Ben, ben sadece kocaman bir hayal kırıklığı içine düşmüştüm. Çok çalışıyordum, gerçekten. Kocaman yanaklarımın olması benim suçum değildi ki. Gitmiyorlardı işte, gitmiyorlardı! Açtım uzun süredir, yemiyordum doğru düzgün. Kırılıyordum açlıktan, titriyordum. Tükeniyordum, kendimi tüketiyordum.
İki hafta önce, Jungkook o tüm kameraların önünde bana "Git ve zayıfla." dediğinde hayat durmuştu sanki. Hayatım o an durmuştu. O an, her şey bitsin istedim. Dudaklarından çıkanı duyduğumda sağır olmayı ya da buraya hiç gelmemeyi dilemiştim. Hiç var olmamayı.
Dalga geçilmek maruz kalınan bir şeydi. Ama eğer sevdiğiniz birinden, hatta çok sevdiğiniz birinden bunları duyarsanız, hiçbir şeyin anlamı kalmıyordu.
Kendinize olan sevginiz, saygınız tükeniyordu. Öyle hiç yavaş yavaş da değil, bir günde dibi bulabilirdiniz. Yerin dibine sokmuştu beni o. Ve şimdi, bunu yapan kişinin ondan başkası olduğunu da düşünmüyordum.
"Ne oluyor?" diye yaklaşan Hoseok hyungla beraber herkes başımıza üşüşmüştü.
"Hey! Bu da ne?" Herkes kendi arasında konuşuyordu şimdi. Kim yapmış, neden yapmış, nasıl yaparmış?
Gözlerim yalnızca Jungkook'u buldu. Kağıdı incelemişti ama hiçbir şey dememişti.
"Jimin-ah, sakın bunları kafana takma, tamam mı?" Beni ikna etmeye çalışıyordu, Taehyung.
Jungkook'un bakışları bana döndüğünde direkt ona baktığımı gördüm. Ne olduğunu anlamadı. Ve ardından gözleri irice açıldı. Ne düşündüğümü anlamıştı. Bir hipnoztaymış gibi başını olumsuz anlamda sallamaya başladı.
Direkt suçlayacak değildim elbette. "O yaptı!" demezdim, o yapsa bile. Ama bu içime düşürdüğü kuşku, şu an benim kalbimi parçalıyordu. Onun bunu yapabildiği ihtimalini düşünüyor olmak bile ne kadar acı vericiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Night and Night | KookMin
Non-FictionOna karşı kocaman bir sevgi taşıyan kalbim, onun tarafından parçalanıyordu. Ama umarım ona olan sevgime zarar vermezdi. 🌃