Bölüm| Ruhumun Neşesi

509 32 19
                                    

Bu bölüm, bağımsız bir JiKook kurgusu içerir.

Bizim evimiz genellikle Jimin'in kıkırtıları, gülüşleri ve neşesiyle dolu olurdu. Dengesiz dengesiz adımları, arada bir düşmeleri, kahkahaları evin her köşesine sinmişti.

Ama şimdi o yoktu. Sesi yoktu, neşesi yoktu. Ben vardım koskoca evde. Ben, pişmanlığım, hüznüm ve derin bir sessizlik.

Bağırmıştım ona, nasıl bağırdığımı, niye bağırdığımı bile hatırlayamıyordum doğru düzgün. Ama çok bağırmıştım, çok yüksekti sesim. O yüksek sesli hiçbir şeyden haz etmezdi, korkardı bir kere. Rahatsız olurdu. Onu hedef alarak, bağırmıştım. Düşünmek içimi yakıyordu. Pişmanlıkla yanıyordum.

Ruhum o kadar acıyordu ki o andan beri. Hele de kırgınlığı görünce gözlerinde, nasıl kendime geldim bilmem. Nasıl hâlâ nefes alıyorum bilmiyorum. Bu acıya rağmen nasıl yaşıyorum ki?

Farkında değildim işte, değildim. Son zamanlarda içimde büyüyen bir öfke vardı durduk yere, saçmak istiyordum. Ama Jimin'den uzak tutmayı başarmıştım bir şekilde, çok zor olsa da. Bugünse işler rayından çıktı. Aptal bir tabak ya, aptal bir tabak uğruna bağırmıştım deli gibi! Normalde beni öldürseniz yapacağım iş değildi.

Dolaptaki bütün tabakları alıp kafama geçirse yine sesim çıkmazdı ona karşı. Ben bağırmamıştım, başka bir şeydi ona bağıran, başka bir kişiydi sanki. Ben yapmazdım ki, minik sevgilime doğru dürüst kızmazdım bile. Kızdırmazdı da beni, sadece bazen sakarlıklar yapar yaralardı kendini. O zaman "Dikkat et." diye uyarırdım onu.

Minik ellerinden düşürdüğü lanet olası bir tabak için öyle kızmıştım ki! Ses tellerim kopsaydı da konuşmasaydım, o tabak bana girseydi de bunlar yaşanmamış olsaydı! Kahretsin, bunu nasıl yapmış olabilirdim?

Sinirle parlıyordu gözlerim. Hüzün ve korku da peşindeydi. Kapıdan çıkıp gidişi gözlerimin önünden gitmiyordu. Ya geri dönmezse, ya affetmezse? Ben onsuz nasıl yaşanır bilmem ki. Ben onsuz yaşamı istemem.

***

"Kookie, kahvaltı hazır sayılır!" diye sesleniyordu mutfaktan. Bugün de geç uyanmıştım. Önceden düzenli olarak erken kalkardım ama şu sıralar çok uyuyordum, neden olduğuna ikimiz de anlam veremiyorduk.

O, herhangi bir sebepten yorgun olabileceğimi düşünmüştü ve uyumama karışmıyordu. Evdeki her işi üstlenmeye, o -bana oranla- minik bedenine bir sürü yükü yüklemeye çalışıyordu. Yapmasını istemiyordum, uyumak istemiyordum. Ama durduramıyordum olanları.

Mutfağa yanına ilerledim. İçeri yemekleri ve eşyaları taşıyordu.
"Günaydın." derken çekingence gülümsüyordu. Son günlerde, benim yüzümden, benden çekiniyordu. Eskisi gibi samimi davranamıyordu. Yemin ederim canım çok yanıyordu ama durduramıyordum bazı şeyleri.

"Günaydın, Jimin." dediğimde elim ruhsuzca sırtını sıvazlıyordu. Ruhsuz değildim, sevgisiz değildim ama niye böyle oluyordu?

Ne oluyordu? Anlayamıyordum. Düşünmekten çatlayacaktım. Sevgim azalmış değildi, alakası yoktu. Hâlâ canım çıkacakmış gibi seviyordum. Ona karşı değildi yaşadıklarım ama ona da zarar veriyordu. İstemiyordum ki, durmuyordu sadece. Gülümseyemiyordum artık ona, sarılamıyordum. Sarılmak istiyordum ama neden dokunamıyordum? Bana iyi gelecek tek kişi oydu. Tutup sıkı sıkı sarılmak istiyordum ama dışarıdan baksanız ondan nefret edermiş gibi görünüyordum muhtemelen.

Bu nasıl olurdu, neden olurdu? Sanki içimde çarpışan ruhlar vardı. Delirecektim artık.

Gülümsedi elinden geldiğince.
"Sen geçip oturabilirsin, az kaldı zaten."

Night and Night | KookMinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin