Bölüm 22

129 18 3
                                    

Ölmekten daha acı olan şey de ölmeden önce ölmektir aslında. Kalplerde ölmek, akıllarda ölmek...

Sahipsiz bir gönül daldan dala konup en sonunda rüzgarlara karışıp toprak olmuş su olmuş ve en sonunda yok olmuştu.

Hayal kırıklığı bir insanda neyi çağrıştırıyordu. Tahminleri dışı olmayı mı? Onun tahmini dışıydım. Böyle olmayı da kendim seçmiştim. Şimdi de öylece gidecektim elbet. Daha fazlası bana zarardı. Ben buydum işte. Korkaklaşan yüreğim yenilik istemeyen ihtiyar bir yüreğim vardı. Kırılmıştım işte daha fazla gönül yorgunluğu ile işim olmazdı.

- Ben hep böyleydim.

Sesim ardımdan kapatılan kapıya karşı usulca çıkmıştı. İçten ve sessizce mırıldanmıştım kelimeleri. Duyulmamıştı.

Değişmek istiyor muydum? Kendime sormak istediğim şey buydu. İçimde bir yer vardı ve tam orası Yasir'in sözleri ile yankılanıyordu. Bu sefer ben yanlış yapmıştım. Ona doğru düzgün açıklamamıştım. Kim olsa her şeyi Defne'ye anlattığımı düşünürdü. Hatalı olduğumu kabul etmek zor geliyordu. Bütün hataları Yasir'in yapması gerekliymiş gibi...

Omuzlarıma çöken yorgunluk kalbimi daraltırken ilk defa değişmek istemiştim. Kalbimdeki umutsuzluğun gitmesini dilemiştim.

Belki de değişimim şu andan başlamalıydı.

Adımlarım hızla geri döndüğünde ardımdan kapatılan kapıyı seslice yumruklamıştım. Bir acelem var gibiydi. Her an şuradan dönüp gidecektim. Vazgeçmek benim için en kolayı iken zor olanı tercih etmişti yüreğim.

'Yüreğinin sesini dinle' derdi annem. Kalbin seni yönlendirsin.

Kapıyı usulca aralamış kafasını çıkartıp şaşkınlıkla bana bakmıştı.

- Değişmek istiyorum Yasir. Hazar'ı unutmak istiyorum. Sen haklıydın onu unutmalıydım.

Sadece kafasını çıkardığı kapıdan tüm bedenini çıkarıp kapıyı girmem için aralamıştı.

- Bahçede konuşalım biraz hava almaya ihtiyacım var.

Sebepsizce heyecanlıydım. Ne zamandır ilk defa birisine bir şeyler anlatıp dert yanacaktım. Buna ihtiyacım olduğunu hissediyordum.

- Yeterince hava aldığını zannediyordum.

Neyi kastettiğini biliyordum. Ormanda yürümek ile dışarıda sohbet etmek farklı şeylerdi. Özellikle gece vakti yıldızlara bakmayı seviyordum.

Önden inip Defne'ye göz gezdirmiştim. Üçlü koltukta mışıl mışıl uyuyordu. O da çekmişti. Benimle aynı kaderi paylaşmıştı. Ama şimdi zincirlerini kırmış özgürlüğüne kavuşmuştu.

Yasir'in tok adım sesleri ardımdan geliyordu. Kapı kulbunu sessizce çevirip çimenlere ulaşmıştım. Soğuk hava aniden vücudumu ele geçirdiğinde titreyip yürümeye başlamıştım. Yeşil çimler artık kurumaya yüz tutmuş kimisi kahverengi kimisi sarı renk tonlarına bürünmüştü. Geceyi aydınlatan Ay hafifçe bulutlar ardına gizlenmişti. Buğulu gök yüzünde gezindi bir süre gözlerim. Sonsuzluğa yakın uçsuz bucaksız görünse de bir sonu vardı.

Yaşanılanların bir sonu olduğu gibi...

Çardağa doğru ilerleyip oturmuştum.

Yasir ardımdan gelip bir elindeki kulplu bardağı bana uzatıp kendisi de tam karşıma oturmuştu.

Bu saatte kahve içersem sabahlara kadar uyuyamayacağıma emindim. Ama yine de içmeyi tercih etmiştim. Bir yudum alıp Yasir'e kaymıştı bakışlarım.

İki avucu arasına aldığı bardağı sıkıca tutuyordu.

Bakışları bardaktan bana çevrilince kaşlarını kaldırmıştı.

- Seni dinliyorum Asuman.

Garip bir şekilde ondaki soğukluğu hissediyordum. Bana karşı mesafeliydi.

- Bugün olanları yanlış anladın. Aslında ben Defne'ye hiçbir şey anlatmadım kendisi farketmiş.

Kendimi açıklama ihtiyacı hissetmiştim.

- Farketmemek elde mi!

Alayla gülümseyip ağzını yukarı kaldırmıştı. Kahvesinden bir yudum alıp devam etmişti.

- Kendine baksana Asuman. Beni sevmediğini her yerde haykırıyorsun. Senden fazla bir şey beklemedim ama böyle kolayca sözler sarf etmeni beklemezdim.

- Ne yapmamı bekliyorsun sahteden bir sevgi mi? Seni sevmediğim halde seni seviyorum mu demeliydim. Defne beni anlayabilen tek insan sen beni anlayamazsın!

Haykıran sesim sonlara doğru cızıldamış ve göz pınarlarım istemeden çalışmaya başlamıştı. Savrulan şalımın ucunu tutup yüzümü kapatmıştım. Güçsüzdüm. Tüm zorluklara karşı ayakta durmak marifetti. Ben ise küçük bir esintide kırılıp dallarıma ayrılıyordum.

Çardakta bir hareketlilik olduğunda yüzümü saran şalımı düzeltip avuçlarımla akmakta olan yaşları temizlemiştim.

- Özür dilerim Asuman.

Başımı sağa doğru çevirip benden yarım metre uzaklıkta oturan Yasir'e odaklanmıştım. Gözlerim buğulu görüyordu. Bir kaç defa kırpıştırdıktan sonra netleşmişti.

Çehresini saran hüznü yakalayabilmişti gözlerim.

- Özür dilemene gerek yok. Beni özgürlüğe bırakmadığın müddetçe de özrünün bir anlamı yok.

- Tamam bırakacağım seni Asuman.

Net çıkan sesi ile ona çevrilmişti bakışlarım. Doğru muydu duyduklarım. Yanlış duymamıştım değil mi?

- Gerçekten mi?

Sevinçle oturduğum yerden sıçramıştım. Bir an şaka olmasından korkuyorum.

Kumral kaşları yukarı doğru kıvrılmış yüzündeki mimikler haifiçe oynamıştı. Minik bir tebessümdü bu.

Başını ileri geri sallayıp cümlelerini  tamamlamıştı.

- İstediğini yapacağım Asuman. Sen nasıl istersen öyle olacak. Bir hafta mühlet ver boşanma işlerini halledeyim.

Böyle tahmin etmemiştim. Karşı çıkıp yine kaderime razı olmayı beklemiştim. Ama şimdi istediğim oluyordu. Annemi görebilecektim. Hiç ısınamadığım bu evden gidecektim.

- Çok teşekkür ederim. Ben... Kabul etmeni beklemiyordum.

Soğuktan kızarmış parmaklarını ağzına götürüp derin bir soluk ile üflemişti.

- Uykum var iyi geceler.

Oturduğu yerden kalkıp giderken içime bir burukluk çökmüştü. Sanki bir boşluk gibiydi. Yasir'in olmadığı bir güne uyanacaktım, bir hafta sonra her şey bitecekti.











Hazar VaktiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin