Balkondasın, dizlerini kendine çekmiş, ağrıyan başını da yaslamışsın, öylece gökyüzünü izliyorsun. Kabullenmişsin gelmeyeceğine, farkındasın artık, bu olanların ne kadar can yaktığının. Elinden hiçbir şeyin gelmemesine mi kızıyorsun yoksa canını yakmalarına izin verdiğin için kendine mi?
Arabalar, insanlar geçiyor balkonun önünden. Şarkılar değişiyor. Hiç birini fark etmiyorsun. Çok dalgınsın. Az önce bir yıldız kaydı fark etmedin. Anlam veremediğin bir yorgunluk ele geçirmiş seni. Üşüdüğünü hissetmiyorsun. Ah küçük güzel kızım, bu böyle nereye kadar?•••
Dilimin ucunda söylenmeyi bekleyen bir sürü kelime var. Konuşmaya başlasam nereden başliycağımı bile bilmiyorum. Sanki düşüncelerimin arasında kaybolmuşum gibi, kendime yine epey uzağım. Yolunda giden şeylerin bir anda mahvolmasına alıştım. Bir şeyleri güzelleştirmeye çalışmıyorum artık. Çünkü benim güzelleştirmek için çabaladığım her şey sonunda yine bir hiç oldu. Bazı şeyler ağır geliyor artık, ufak bir sorun bile epey yoruyor. Ve her şey bir bir anlamını yitiriyorken bir köşede oturup onlara seyirci kalmaktan öteye geçemiyorum.
Tam 42 saat 12 dakikadır ikinci kez anne olucağımın şokunu yaşıyorum. İnsanlara ne bir cevap verebiliyorum, ne bir soru sorabiliyorum.
Bunun sebebi ben 42 saat önce öz abilerim tarafından vurulmuştum. Ve hamile olmama rağmen. Ya o minik fasulyeye birşey olsaydı.
Bunun hesabını kim verebilirdi.
Ben cevap vereyim mi, kimse.
Artık canım bile yanmıyor, iyice hissizleşiyorum yavaş yavaş. Bunun sebebi yaşadıklarım ve abilerim.
Hayatımın darmadağan olmasının sorumlusu sadece bu iki şey, yüz verdik çok oldular.
Yüz vermeyince de ağlayıp yalvardılar.
Kendimi o kadar derin ve karanlık bir boşlukta hissediyorum ki size yemin ederim içimden geçenleri kimseye anlatamam.
O kadar dolu ve kin doluyum ki insanlara.
Kimsesiz çocuğa, bankta tek başına oturan yaşlı amcaya, huzur evinde belki çocuklarını bekleyen yaşlı teyzeye.
Herkeze!
Kendime bile o kadar doluyum ki,
İçimde ki o dolu balonu bir türlü patlatamıyorum.
Ağlamak fayda etmiyor, kendini ağlamak zorunda gibi hissediyor insan. Ama değil.
Ağlamak, üzülmek zorunda değil.
İçinde yangınlar da çıksa sen herkeze ve herşeye rağmen gül.
Gülümse, mutlu ol.
Onlar senin hayatında gelip geçici insanlar. Sen bu dünyaya bir kere geliyorsun. Tadını çıkar, onların seni üzmesine izin verme.
Ama onların yaptığı hataları da unutma.
Unutursan, yenilmiş olursun.
Sana hata yapan kim ise sende ona karşı tavrını koru. Bu kişi sevdiğin adam da olsa.
Bu kişi sevdiğim adam da olsa,
Karanın ağlaması ile uzandığım yataktan kalkıp beşiğe doğru ilerledim.
Beşikte ağlayan Bebeğimi kucağıma alıp yavaşça aşağı indim.
Şansıma herkez Bahçedeydi. Onu bir güzel doyurup tekrar uyuttum ve beşiğine yatırdım. Tam odama çıkıyor iken kolumdan tutulmam ile bir bedene tosladım.
Bunun aras olduğunu,
Kokusundan anlamıştım.
Kokusu öyle güzel ki, başımı döndürüyor.
Aras: neden yapıyorsun bunu?
-ben birşey yapmıyorum.
Aras: neden kendini odaya kapatıyorsun?
-aras,...
Aras: Azra, yapma lütfen.
Birden sarılınca ne yapacağımı bilemeyip bende sakince kollarımı arasın beline sardım.
Aras: seni seviyorum Azra, ve her daim seni koruyup yanında olmak istiyorum. Lütfen yanında olmama izin ver. Gerekirse o kafandaki düşünceleri beraber çekeriz. Sen yeter ki mutlu ol. Ben senin için acı çekmeye bile razıyım.
-iyi ki varsın aras.
Aras: sende iyi ki varsın sevgilim.
~
Akşam olmuş herkez odalarına çekilmişti. Yavaşça mutfağa indim ve masanın üstündeki yeni yapılmış tatlıdan bir tabak yedim.
Gerçekten açıkmıştım.
Sonra odaya geri çıktım ve arasın yanına uzandım. Birden kolları ile beni sarınca kendi çapımda korkup biraz geriye gittim.
-uyumuyor muydun?
Aras: senin kokun olmadan, uyuyamıyorum.
Güldüm ve kollarımı arasın beline sardım.
-seni seviyorum koca adam..
Aras: seni seviyorum minik kadın..
•••
•iyi geceler hayat! Bugün de seni yaşadım. Payıma düşen kadar...
(01.02)