13

296 47 3
                                    





Eve acıyla düşüşlerim öyle sıklaşmıştı ki, babaannem beni kapıda bekliyor ve yine ne oldu dercesine yüzüme bakıyordu. Hüzün hissediyordum ondan yana, sonuçta onunla paylaşmadığım sorunlar yaşıyordum. Paylaşmamı istiyordu.

Şimdi ise ona derdimi anlatmak yerine dizlerine uzanmış, gözlerimi yummuş, var olan bütün pişmanlığımı sessizce acı çekerek kusuyordum. Belki de TaeHyung'u orada öylece bırakmamalıydım. Nasıl kıyabilmiştim ki ilkbahar papatyama? Kafayı yiyordum belli, onu nasıl bırakabilmiştim hâlâ aklım almıyordu.

"Geçer oğlum." Saçlarıma karışan yumuşak tombul eller sevgiyle ekledi. "Derdin neyse tez zamanda geçer bil, sen yüreği temizlerdensin, sana dert yakışmaz."

Gülümsemeye kalkıştım kendimce. Saçlarımdaki el yanağıma kaydı da okşadı orayı. "Yüzünde güller açtıkça, ben hep mutlu olacağım. Babaanneler üzülmez bak, gül biraz."

Gözlerimi aralayarak bana en masum hissiyatlarla bakan gözlerine değdim. "Elma şekerim, bazen çok zor oluyor gülmek bana biliyor musun?"

Burnumu sıktı hafifçe. Sanki 25 yaşında değildim de ben hâlâ 5 yaşındaki Yoongi'ydim.

"Ben onu bunu anlamam." dedi. "Bu yaşına kadar hiç üzülmene izin vermedim, bundan sonra da veremem."

Yine güldüm tabi ben. Yüreğimde gülleri olmasa hayat bana çekilmez zehir zemberek olurdu. Babaannem de olmasa nefessiz kalırdım ortalıkta.

Elimin birini yükselterek yüzümdeki elini kavradım. Onu kalbimin üzerine doğru çektim ve tam üstünde, kendi elime sarılı bir halde durdurdum. Sonra da kapattım gözlerimi. Anne sıcaklığı gibi yanı başımda oluşundan huzur bularak, uykulardan uyku beğendim.

<>

Alışkanlığım olmayan bir şeyi yapmış ve öğlene kadar uyumuştum. Geç uyanışım açıklanamayacak bir şekilde babaannemin hoşuna gittiğinden, kahvaltımı neşeyle hazırlamış bir de zorla ağzıma tıkarak yedirmişti. Gülüşmüş, itişmiş kakışmıştık.

İşçilerin yanına gitmem gerek dediğimde ise cennet belirivermişti gülüşlerinde. Adam olmuşum gibi bir halim vardı ama adam ediliyordum belki de. Kim bilebilirdi?

Kot pantolonumun üzerine siyah tişörtlerimden birini giyerek, başıma Jimin'in hediye ettiği şapkamı taktım. Bugün dünkü gibi çalışmak yerine sadece kontrole uğrayacaktım. E haliyle üzerimi işçi modunda giyinmem falan da gerekmiyordu.

Evden ayrıldığımda saat üçü geçmişti. Son zamanlarda cebimden eksik olmayan sigara paketinden bir tane çıkarıp yaktığımda ise, evden ayrılmamdan iki dakika geçmemişti. Sigarayı dudaklarımın arasına kışstırarak elimin biriyle şapkamı çıkardım ve diğeriyle saçlarımı geriye yatırdım. Hemen ardından, yüzüme gölge yapmasından hoşlanmadığım için şapkayı ters bir şekilde başıma takmıştım. Hâlâ dudaklarımın arasında olan sigaradan hızlı bir nefes çekerek, onu da parmaklarımın arasına aldım.

Güneş bugün daha etkili üzerime düşüyorken, çakıl seslerini dinleyerek bahçelere yürümeye koyuldum.

Acelem yoktu, ağırdan aldım ben de. Uzun adımlarıma fazladan yavaşlık katarak ikinci sigaraya zaman kazandırdım. İlkincinin izmaritini, bulmayı umut ederek yürüdüğüm ilk çöp kutusuna attıktan sonra ikinciyi yaktım. Az önceki yanıp bitmiş olduğundan, yeni sigaram parmaklarımın arasına epey uzun ince yerleşmiş gibi hissediyordum. Tüm bunlar hakkında kafa yorarken, hiç durmadan sigara içiyor olmamı umursamıyordum.

Sonra çakıl yollarda duyduğum fazladan adım sesleriyle, güneşe karşı yüzümü yükselttim ve gözlerimi hafifçe kısarak, yanaklarımı içine çöktürecek kadar derin bir nefes çektim sigaramdan. Bana doğru adımlayan iki bedeni fark ettiğimde ise sigarayı tutan elim gevşedi. İçime çektiğim nefes sarıp sararttı ciğerlerimi de geri veremedim sanki.

Daisy [TaeGi]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin