"Yoongi?"Sessizliği onun bozacağını biliyordum. Kamp alanından uzaklaşmış, neredeyse hasatların yanındaki çadıra varmıştık.
"Neye kızdın?"
Bana yöneltilen masum soruları umursamadan görünen çadıra daha hızlı adımlarla ilerledim ve içerisine girip kalın bir battaniye aldım. Üzerime değil, altıma sermek içindi.
Çadırın hemen yanında kendime uygun bir alan bulduğumda, güzel bir ağacın önüne onu serdim. Sonrasında üzerine uzanmıştım. Sırtım ağaca yaslı, bedenim kalın battaniyenin üzerindeydi. TaeHyung ise tam karşımda. Beklentili gözlerle beni izliyordu. "Ben ne yaptım?"
Bir süre onu süzdüm. İfadesi sert bakışlarım karşısında karşımda küçüldükçe küçüldü. Çekinmesi hadsafadaydı. Gözlerini kaçırmak istiyordu ama onu kıstırmış gibiydim. Neredeyse dudaklarını büzüp ağlayacağını bile düşünüyordum. Onu bu kadar ürkütmüş müydüm?
"Kadının biri beni koynuna davet etmek için şekilden şekle giriyor. Fakat sevgilim görünürde yok, hatta bir sevgilimin olduğunu bile kimse bilmiyor."
"Hangi kadın?" Bir anda öfkeyle kaşları çatılmıştı. "Ben neden duymadım?"
"Kimseye duyurmadan bana hissettirmesi gerekeni hissettirebilen bir kadın. Bir önemi var mı?"
Yüzünden birkaç farklı his aynı anda geçti. Sonrasında, "Tabii ki var." dedi. "Sen benim sevgilimsin, seni ilgilendiren her şey beni de ilgilendirir."
"Sevgili olduğumuzu sadece ikimiz biliyoruz TaeHyung. Hiç sanmıyorum."
"Nasıl?!" Bir anda hiddetlendi ve üzerime adımladı. "Önemli olan bizim bilmemiz değil mi? O zaman-.."
Yüzündeki ifade onu öfkelendirdiğimi belli ediyordu. "O zaman sana bir şeyler hissettirebilen kadınla ilgilenseydin, neden beni buraya getirdin?!"
"TAEHYUNG CİDDİ MİSİN?!" Bir anda ayağa kalkmam ve yüksek ses tonum onu ürküttüğünden geriledi.
"KONUMUZ BU MU?! BANA BİR ŞEY HİSSETTİRDİ DERKEN BÖYLE BİR ŞEY Mİ İFADE ETTİM BEN?!"
Sessiz kaldı. Kendimi sakinleştirdim ve bağırmamak adına dişlerimi sıktım. "Bak orada çok boktan şeyler dönüyor ve ben, bizi biraz olsun uzak tutmak adına sevgili olduğumuzu söylemek isterdim. Sen bir köşede oturdun, ben bir köşede içtim. Sadece-."
Gözlerimi kaçırdım. Yanından uzaklaşmak için yürümeye başlamadan önce de cümlemi tamamladım. "Kırgınım, ben zaten kendime hakimim ama yine de sahiplenilmek isterdim. Seni anlamıyorum."
İçimde ciddi bir hüzün boy göstermişti. Bu gece berbattı.
Kafa dağıtmak adına biraz ilerleyerek bulduğum geniş bir taşın üzerine oturdum. Yüzümü ellerimin arasına alarak, dirseklerimi dizlerime dayadım. Yine on yaşında hissediyordum. Yine kırılmış, kaybetmiş bir çocuktan farksızdım. Belki de sandığımdan daha sarhoştum.
"Ailemde bir şeyler oluyor." Bir anda arkamdan gelen sessiz tonlama fazla savunmasızdı. Bir an için onu da üzdüğümü fark ettim. "Bu yüzden şimdi kimse bilsin istemiyorum, evimizin hali normale dönene kadar gizleyeceğim."
Bana bunları daha önceden anlatabilirdi. Ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum, ayık mıyım emin değildim.
"Üzgünüm, sana kötü hissettirmek istemedim. Kendini belli edebilen bir karakterim yok, seni kimseden koruyamıyorum."
Birkaç çıtırtı duydum ve sonrasında yanıma oturan bedenine döndüm. Bunlar hissetmesini istediklerim değildi.
"TaeHyung." Kollarımı kendisi için açtığımı gördüğünde bana yaklaştı ve aralarında yer edinip yüzünü göğsüme yasladı. "Sanırım biraz sarhoşum ve fazla duyarlıyım. Ben üzgünüm."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daisy [TaeGi]
Fanfictionİlkbaharı kıskandıran bir papatyaydı ve her bir zerrem aşıktı her bir zerresine. [CR: Drbyun] [TR: yuungishi] Minik kardeşim @moeura için dgko hediyesi.