23

244 36 8
                                    









"HADİ HADİ HADİ TAKIMLAR İKİYE AYRILSIN!"

Jin kalabalık oğlan grubunu ikiye ayırmak için bağırmıştı. Hırsızlar bir tarafa, polisler bir tarafa yığılacaktı. Ve evet, biz çocukken oynadığımız birkaç oyunu hala oynuyorduk. Fazlasıyla sarıyordu, kasaba sokaklarında arkadaşlarımdan kaçmak kadar spor vari ve eğlenceli bir şey yoktu. Üstelik akşam vakitleri yaklaşıyordu ve hava serindi. Tam oyun oynama zamanıydı, 25 yaşında da olsanız öyleydi.

Takımlar ayrılırken biz çocuklarla bekliyorduk, daima en son takım seçerdik çünkü takımlardan birinde yığılma olur, öbürünü dengelemek bize kalırdı.

"Yoongi hırsızlara, geç geç geç." Jin bizi işaret ettiğinde hırsız grubuna geçtik. Bakışlarım polisleri seçmiş olan sevgilimi buldu. Gözlerimi kısarak ona mücadeleci bir bakış attım, o ise aynı takımda olma isteğiyle belli bir hüzün yayıyordu.

30 kişiye yakın grup ikiye ayrılmış durumdaydı. Jin kolundaki saatine bakarken komut verdi. "Hırsızlar kasabaya dağıldıktan üç dakika sonra polisler yayılıyor. Tüm hırsızlar yakalanırsa polisler, saklı bayrağı bulurlarsa hırsızlar kazanıyor. Her polisin bir hırsız yakalama hakkı var, yakalanan çift buraya geri dönüyor."

Oynadığımız maçlar da dahil her oyunda kullandığı düdüğünü çaldı ve hırsız grubu olarak seçtiğimiz yönlere doğru yayılmaya başladık. Ben daha kimse tarafından keşfedilmemiş mekânimı hedef almışken, asla bayrak aramayan bir hırsız olduğumun bilinciyle sırıtıyordum. Daima en sona kalabilen ve şansım varsa o son polisi atlatıp, bayrağı öyle bulan hırsızdım.

Polis grubundan epey uzaklaşmış, kasaba evleri arasındaki çakıl yolları koşarak geçmiş ve etrafta hiç hırsız kalmaz hale geldikten sonra bile eski su deposuna kadar koşmuştum. Çatısında dev bir su deposu taşıyan yıkık evi bulduğumda sırıtarak içine girdim. Merdivenleri hızla adımlayıp çatıya çıktım ve su deposunun arkasına geçerek oturdum.

Bu kadardı, su deposunun oturduğum tarafı şehre giden yola bakıyordu. Orada oyun alanı sona eriyordu ve kimse bu tarafa geçmiyordu, zaten bu evin çatısına çıkmak mantıklı bir hırsızın işi de değildi. Yine de her polis oluşumda buraya göz atardım. Henüz benim gibi hileli oynayan kimse çıkmamıştı.

Sırtımı devasa turuncu su deposuna yaslamış, birkaç saat içinde kesin olarak batacak güneşi izliyordum. Yaklaşık yarım saat kadar yerimden kıpırdamayacaktım, sonrasında ortalığı yukarıdan kolaçan edip inebilirdim.

Bacaklarımı uzatıp cebimden sigara paketimi çıkardım ve içinden bir tane aldıktan sonra yakıp çakmağımı yanıma bıraktım. Boş boş durmak hiçbir zaman benlik olmamıştı, eylem arıyordum.

Tutuşmuş sigaramı dudaklarıma yükselttikten hemen sonra, oyun oynarken daima taktığım şapkamı yüzümü gölgelemesi adına biraz aşağı çekiştirdim. Çektiğim ilk nefes bana uzun bir süredir sigara içmediğimi hatırlatmıştı. Neredeyse yabancılamıştım, iki günde nevrim dönmüş gibiydi.

Her şey modundaydı, içtiğim sigarayı daha yarılamamıştım bile ve bu sebeple en fazla iki dakika geçmişti diyebilirdim. Yakından gelen çakıl seslerine kulak kesildim. Hemen sonrasında çatısında bulunduğum evin içinde adım sesleri duymuştum. Kısık sesle küfrederken bugünün neden farklı olduğunu düşünemiyordum. Hangi akıllı buraya girme gereksinimi duydu önemsemeden sigaramı iki parmağımın arasına kıstırarak sessizce ayaklandım ve çatının en ucuna gidip ölçüm yaptım. Ben buradan çimlere atlardım, oradan da hiç yola çıkmadan kaçardım ve hiç de bir şey olmazdı.

Şapkamı başıma daha sağlam takarken gelenin kim olduğunu da deli gibi merak ettiğimi fark ettim. Parmaklarımdaki sigaradan bir nefes çektim ve atlamaya hazırlanıyorken, koştuğu belli olacak şekilde hızla çatıda bitmiş bedenin, adımı seslenişini duydum. Tanıdık sesi beni durdururken hayretle güldüm ve bir adım geriye çekildim.

Daisy [TaeGi]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin