"Seni böyle görecekti." Ne dediğini anlamadığımdan bakışlarım yeniden yüzünü buldu. "Min Hee." diye ekledi. "Seni böyle görecek, tenine dokunacaktı."Öfkesinin arttığını gördüm, sesli konuşuyordu ama koluma bakarken dalmış gibiydi. "Bunu kesinlikle düşündü."
"Abartma bir tanem." Ablasına olan kızgınlığını dindirmesi adına yumuşak bir tonla fısıldadım. Gözleri hızla benimkileri buldu. "Onu tanımıyorsun." dedi. "Nasıl bir düşünce yapısı olduğunu bilmiyorsun."
Omuz silktim. "Bilmek de istemiyorum, her ne dönerse dönsün ben yine senin yanında olacağım. Bu yüzden boşver."
Yanındaki çantayı açarak içinden çıkardığı şeyle bir bezi ıslattı ve koluma hafifçe değdirdi. Daha sakin duruyordu.
"Yine de ondan uzak dur." Koluma uyguladığı baskı arttığında, beze döktüğü o ne olduğunu bilmediğim şeyin etkisiyle dişlerimi sıktım. Canımı yakmıştı. "TaeHyung o Min Hee değil, o benim kolum."
Yüzünü endişe bürüdü ve elini geri çekerek yarama üfledi. İç çektim, aklımı alacak kadar tatlıydı. Ve şaşkın.
"Üzgünüm, böyle iyi mi?"
Başımı olumlu anlamda sallarken önüme dönmüştüm. O kolumla ilgilenip, ince çiziği temizledi ve üzerini sardı. İşini bitirene kadar onu rahatsız etmedim.
"Nerede oldu bu?"
Çantayı toplarken mırıldandım. "Bilmiyorum."
"Kolun yaralanmış, gömleğin yırtılmış ve haberin yok. Bunlar hissettirmiyor sanırım." Kıkırdarken eli kol kasımı hafifçe sardığında ona döndüm. Beni tuhaf hissettiriyordu. Tuhaf ve sıcak.
"Bilmiyorum." Yeniden söylediğimde gözleri gözlerimi buldu. Eli gevşeyerek tenimden çekilirken utangaçtı.
"Biraz uzansam sorun olur mu?"
Yanıt olarak başını olumsuz anlamda sallayarak ayaklandı. Elindeki çantayı da alarak odadan çıktığında yatağında yer edinmiş ve yüzümü onun gibi kokan yastıklarına yaslamıştım. Birkaç dakikada uykuya dalabilirdim burada, buram buram huzurum kokuyordu.
Kısa süre sonra yeniden odaya gelerek yanıma adımladı. Yatağın boş kısmında kendine yer edinirken onu izliyordum. Hem çekiniyor, hem de kendiyle mücadele ediyor gibiydi. Benim keyfim yerindeydi, onun her hali güzeldi.
Sonunda kabullenmiş gibi duraksayarak bakışlarını benimkilerle buluşturduğunda onu izlemeye devam ettim. Gözlerinin içine bakarak onu ne kadar sevdiğimi hissettirebiliyordum, kendisine olan aşkımı da hayranlığımı da biliyordu. Bu yüzden her an daha da utangaç bir hale bürünüyor, gözlerini kaçırmakla kaçırmamak arasında kalıyordu.
Sonra bir anda bakışları gövdeme indi, ardından biraz daha aşağıya. İlk saniyelerde ne yaptığını, ya da nasıl bu kadar çekinmeden yaptığını anlamadım. Sonrasında onun neyi aradığını fark ettim, ya da neyi bulduğunu.
Gözleri kasıklarımda, yarısı görünen dövmemdeydi. Bakışları tarif edilemez yoğunlukta ve cilikteydi.
Elinin zor bir cesaretle ileri atıldığını gördüm. Güzel parmakları tenime meyletti ve kısmen görünen dövmemin üzerinde duraksadı.
Değdiği yerden bedenime yayılan sıcaklığı hissettim. Parmak uçlarından beni saran ateşi. Hafifçe büküldü parmakları, tenimi okşadı. Kendi ismini inceledi. Ben o sırada gözlerimi bir an olsun yüzünden çekmedim. Tepkilerini incelerken, beni tatmin eden memnuniyet dolu ifadesine değindim. Mutluydu.
Benimle olduğu için. Yanımda yattığı için. İsmi kasıklarımda yazıyor olduğu için mutluydu. Benimle mutluydu.
"Seni seviyorum." Gözlerimi kapatarak söyledim. Bakışlarının kasıklarımdan yüzüme yükseldiğini hissettim. Parmakları hâlâ isminin üzerinde kendini hissettiriyordu. Halim iyiye gitmiyordu, ama her geçen an bana daha fazla haz veriyordu.
"Ben de seni seviyorum." Boynuma sokulduğunu yaklaşan sesinde fark etmiştim. Sonra dudaklarını tenimin en hassas noktalarından birine bastırdı. Nemli pembeleri boynumda duraksadı ve öptüğü yerden ayrılmadan sessizce soludu.
Nabzım hızlanıyordu, her an daha çok kontrolümü yitiriyormuş gibiydim. Şaşkındım ve şaşkınlığım onun bu kadar güzel olmasına mi yoksa kendi verdiğim tepkilere mi bilmiyordum.
Elini dövmemin üzerinden çekerek gövdeme yükseltti. Tam kalbimin üzerinde duraksadığında yakalandığımı hissettim. Bütün karışmış hislerimi açık ettiğimi.
"Çok yakın." Boynuma doğru fısıldadı. Sadece, "Ne?" diyebildim.
Yüzünü geri çekerek gözlerini gözlerime dikti. Kısa bir an yanaklarında gezindim. Deli gibi çekiniyordu, yine de bir adım geri gitmiyor, belki de deli gibi kalmak istiyordu.
"Bu dengesiz kalp ritmi." dedi. "Benimkine çok yakın, fakat aynısı değil. Sen beni her öptüğünde-."
Gözleri gözlerimden uzaklara gitti. Yine de hâlâ çok yakınımdaydı. Parmakları kalbimin üzerinden çıplak tenimi okşarken ekledi. "Öleceğime inanıyorum, bana her değdiğinde."
Yüzüne daha fazla sokularak dudaklarım dudaklarına değene kadar durmadım. Tam üzerlerinde konuştum. "Beni darmadağın ediyorsun."
İstekle ve arzuyla çıkan sesim, göz kapaklarının ağır bir hamleyle kapanmasına neden oldu. Ona uyum sağlayarak ben de gözlerimi kapattım ve dudaklarım onunkileri kavramak adına ileri atıldı. Hızla sahiplendiğim pembeleri benimkilere sarıldı ve ona dokunurken yanan dört bir yanımı daha da alevlendirdi.
Ellerimi bedenine dolayarak ona sarıldım. Bedenini bedenime bastırdım ve her bir zerremde kokusu kalsın diye umut ettim.
Dudaklarım dudaklarına susuzmuş gibi kıvrılıyorken, ellerim yerinde durmuyor ve gömleğinin üzerinden belini okşuyordu.
Onun ellerinden biri saçlarımda yer edindiğinde sahiden de onlara bulaşmayı sevdiğini fark ettim. Parmakları özenle tutamlarımı dağıtıyor ve kendine yeni oyun alanları arıyordu. Diğer eli ise sırtıma tutunmuştu. Belki farkındaydı, belki değildi bilmiyordum ama ağır ağır yakıyordu beni. Sıcak dokunuşu geziniyordu çıplak tenimde.
Dudaklarını hapsetmeye meyilli dudaklarım, onunkilerle tatlı tatlı sarılırken kısa bir an ayrıldık. Hızla nefeslenmemiz ve birbirimize yeniden sokulup, kıvrana kıvrana kavuşmamız çok sürmedi.
Hızını alamayan sancılarım yüzünden tenindeki elim gömleğini hafifçe sıyırdı ve yanlışlıkla çıplak tenine temas ettim. Dudaklarımdaki farklı dokunuşunu hissettim. Tepkisini o kadar yoğun verdi ki, dudaklarımı sahiplenmesine izin verdim ve ellerimi daha çok sevdiği yerden çekmedim. Usulca gömleğinin altına kayan sıcak elim, pürüzsüz cildinde kendinden geçiyormuşçasına gezindi.
Aklım çıkıyordu. Ellerimin altındaki cennetim olan tenini okşadım. Sırtımdaki elinin tırnakları nazik bir şekilde kendini belli etti ve dudaklarım neredeyse üstünlüğünü kaybetti.
Mırıltısını duydum. Tam da o anda bedenine sarılmış ellerimi gevşettim. Öpüşümü duraksattım ve gözlerimi aralarken algılarıma yalvardım, ben de kalın.
TaeHyung bir farklılık olduğunu fark edip hafifçe geriye çekildiğinde, gözlerinin mayhoşlukla açılışını izledim. Beni deli ediyordu. Deli olmuştum, bilincimi hissetmiyordum.
Mest olmuş ifadesi bir şeyler bekliyordu. Ne oldu der gibiydi.
"Gitmem lazım." dedim. "Şimdi gitmem lazım yoksa beni buradan kimse çıkaramaz."
Üzerimdeki kuvvetli etkisini fark eder etmez ellerini çıplak tenimden uzaklaştırdı. Rahatsızlık duymuyordum, onu düşünüyordum. Benimle ileri gitmeye hazır değildi, onu daha fazla hazırlamalıydım ama şimdi kalırsam, beni kimse durduramazdı.
Tenimden ayrılmış elini tuttum. Avuç içine dudaklarımı bastırdıktan sonra gözlerimi kapatarak mırıldandım. "Seni seviyorum TaeHyung, benim için her şeysin."
![](https://img.wattpad.com/cover/249316914-288-k48414.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daisy [TaeGi]
Fanfictionİlkbaharı kıskandıran bir papatyaydı ve her bir zerrem aşıktı her bir zerresine. [CR: Drbyun] [TR: yuungishi] Minik kardeşim @moeura için dgko hediyesi.