32

248 38 18
                                    










Yolun sonundaydım. Gözüme uyku girmemiş bir gecenin ardında, güneşi doğmamış bir gündeydim.

Papatyaların arasında oturmuş, elimdeki çubukla toprağa en güzellerini çizmeye çalışıyordum. Fakat pek mümkün değil gibi duruyordu. Papatya ne zaman mümkündü?

"İyi olacaksan-.."

Dakikalarca dinlemişti beni Jin, tek kelime etmemişti cümlelerim bitince. Şimdi veriyordu cevabını.

"Git, kendini bul oralarda bir yerlerde. Gerekirse yeniden aşık ol."

Elimdeki çubuğu bırakıp ona döndüm. O bile inanmıyordu dediklerine, korku vardı gözlerinde.

"Sadece iyi olacaksan git." Yineledi. Suskundum.

Biraz uzağımda ailem vardı, ailesi vardı papatyamın. Min Hee bahsetmemişti kimseye o geceden. Hâlâ bizi bir araya getirmeye çalışıyorlardı. Sözde aile pikniği yapıyorlardı. Gülüyordum kendi kendime acı içindeki halime, her şey o kadar manasızdı ki, kaçıp gitmek için nedenlerim oluşuyordu günden güne.

"Yanlarına gidelim hadi." Jin ayaklandığında, uzakta görünen herkese baktım. Bırakıp gideceğim herkese. Ayağa kalkıp adımladım. Gözlerim babaannemde takılı kaldı.

Bu gece bahsederdim babaanneme. Gerekirse benimle şehre gel derdim. Toprağını, bütünleştiği kasabasını bırakmazdı da ben yine de derdim. Çok üzülecekti. Kıracaktım onu. Bırakıp gidiyorum seni demek, kimi yüceltmişti bu zamana kadar?

"Üzülme." Omzuma kolunu atan Jin beni keyiflendirmeye çalışıyordu. "Ben de oğluyum onun, yalnız kalmaz buralarda."

"Yalnız kalmaz ama üşür bensiz."

"Kalırsan halini görüp daha çok üşür, iyisi mi, toparlayana kadar çek git buradan. Döndüğünde her şey yerli yerinde olacak bak söz."

Jin'in sözlerine tebessüm edip, yerinde olmayacak şeyler hakkında düşünmeden edemedim. Yitik bir geçmişten başkası durmayacaktı yerinde, mesela biz durmayacaktık.

"Su çok taşkın." Nehre dalmışken soğuk bir tonda konuştu. Oldu bitti korkardı sudan, nedenleri vardı, biliyordum.

Sırıtıp hafifçe ittirdim onu. "Hakaret ede ede suyunu kurutamadın gitti, rahat bırak benim güzelimi."

Gözlerini dalgaları kuvvetli sudan çekerek gülerek, "Neyini seviyorsunuz anlamıyorum." dedi.

Sonunda bizimkilerin yanına geldiğimizde bir köşeye oturduk. Jin'in de So Yeon'la arası yok gibiydi. Bir şey sormadım. Babaannem gelip nazladı onu biraz. Sohbet etmeye başladıklarında ayaklanarak yürümeye başladım yeniden. Son kez sözde bir piknik ortamını bozmayayım diye çektiklerime hayret ediyordum.

Gözlerim üstünkörü ortalıkta TaeHyung'u aradı. Az önce buralardaydı ama şimdi yoktu. Meraklandım. Gözümün önünden kaybolsun istemiyordum. Bana bakmasa da, benimle olmasa da yanıbaşımda olsun, baktığım her yerde olsun istiyordum. Günden güne daha çok özlüyordum.

"Min Hee nerede Yoongi?"

Babaannemin seslenmesiyle ortalıkta olmayan bir beden daha fark ettim.

"TaeHyung'la nehre doğru gitti." dedi So Yeon. Umursamaz bir tavrı vardı. "Sanırım tartışıyorlardı."

Peşlerinden gitmek istesem de neden bulamadım. Arkamı dönüp babaannemin yanına oturmadan önce ,"Gidip baksana, nehre çok yaklaşmasınlar, suyu bugün koyu duruyor." dedim.

"Çocuk değil onlar yaklaşmazlar." Derken endişelenmiş gibi duran halime gülümsüyordu.

Birkaç dakika, an ve an içimde büyüyen çirkin bir hisle oturdum. Ne oluyordu ya da zihnim niye böyle bulanmıştı bilmiyordum ama rahat değildim.

Daisy [TaeGi]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin