'NamJoon ilişkimizi biliyor mu?' diye başlamış olan tartışmamız, bir süre sonra hiç de rahatlatıcı olmayan bir biçimde son bulmuşu. TaeHyung bizi kimsenin bilmesinden yana değildi ben ise şimdi burada herkesin içinde söylemekten yanaydım. Ona nedenini sorduğumda açıklamamıştı. Yine de birlikte olduğumuzu çevremizdeki insanların bilmesi, bizim için daha avantajlıydı. Sahipli olduğu bilinsin istiyordum. Onu kendiminmiş gibi göstermek istiyordum, o ise bu isteklerimi hararetli bir tartışmaya çevirmiş, sonrasında bana küsmüş moduna bürünmüş ve tek kelime etmemişti.Şimdi şehrin merkezindeki geniş çardakta toplu bir şekilde oturuyorduk. Hava kararmıştı, bir takım sohbet ederken bir takım gökyüzünü izliyor ve bir şeyler içiyordu. Benim durumum epey farklıydı. Yanımdaki beden, bu kadar yakınımda olan beden, fazlasıyla uzaktaydı aslında. Aramızdaki gerginlik beni kaskatı bir şeye çevirmişti.
Huzursuzdum, sinirliydim, suçlu durumundaydım ve kesinlikle haklıydım. Üstelik bunlara rağmen ona evlerimize gitmeyi teklif etmiştim, üzerinde ince bir gömlek vardı ve hava karardıktan sonra etraf iyice soğumuştu. Hassas bedeni üşüyordu biliyordum fakat inadından kalkmamıştı. Küskünlüğünün bir kısmı da kendisineydi.
Her neyden dolayı ilişkimizi saklamak istiyordu bilmiyordum ama bu onu da üzüyordu. Bana kızdığı için kendine kızgındı mesela, onu sarmak istiyordum. Aramızdaki tek engel inadıydı.
Burada da durmak istemiyordum, üzerimde ara sıra gezinen yabancı bakışlardan haz etmiyordum. Yine de kalkıp tek başıma evime gitmiyorsam tek nedeni onu yalnız bırakmamaktı. Bahsettiğim gibi, epey huzursuzdum.
Uzun süredir ona bakmamamdan dolayı şimdi bakarsam dikkat çekmeyeceğim düşüncesiyle yanıma döndüm. İnce gömleği bir kere daha beni rahatsız ederken, kendi üzerimde de gömlekten başka bir şey olmadığı için ona veremiyordum. Gözleri kısa süre sonra gözlerime değdi. Geniş alandaki herkes kendi muhabbetine hakimken, aramızdaki etkileşim tehlikeli duruyordu.
Kısmen öfkeli, koyu bakışlarımı gözlerinden çekmeden bakışmayı sürdürdüm. Açık kahveleriyle bana meydan okudu, ama bakışlarındaki yumuşak yanı da gizlemedi. Arada kalmış haline karşılık, gözlerimi gözlerinden çekip ortaya çevirdim. Ona kızamıyordum bile, yumuşacıktı sevgisi.
"Yoongi koluna ne oldu?" Min Hee'nin sesiyle ona döndüm.
Sağ yanımda hızla yer edinerek, ben daha kolum hakkında düşünemeden ellerini omzumun biraz altına, üst koluma taşıdı. Değdiği bir noktadan dolayı ince bir sızıyla huysuzlandım. Canım yanmıştı.
Bakışlarımı merakla koluma eğdiğimde, hafifçe yırtılmış gömleğimin altındaki yaralı tenimi görmeyi beklemiyordum.
"Neden temizlemedin?" Bana doğrultulmuş soru hakkında düşünemiyordum. Kolumda ince bir çizik vardı, gömleğim yırtılmıştı ve haberim yoktu. Başka şeylere epey odaklanmış olmalıydım.
"Paslı bir şeye mi taktırdın?
"Bilmiyorum." Gömleğimi özenle tutan elleri gevşedi. Bakışlarını yoğun bir şekilde yüzümde hissettiğimde ben de ona baktım. "Bunu temizlememiz gerek." dedi. "Basit bir çizik de olsa mikrop kapabilirsin."
"Olur." Kaygısızca mırıldanarak yüzüne bakmaya devam ettim. Umursamaz halime olsa gerek yüzünü bir gülümseme kapladı. "Bize gidebiliriz, ilacımız var."
Dalgınlıktan neredeyse kalkıp peşine düşecektim. Sonrasında yanımdaki bedeni hatırladım ve beynimi düşünme eyleminde kullandım.
"TaeHyung." Bir anda ismini söyleyerek ona döndüm. Gözleri ne ifade ettiği belirsiz bir keskinlikle üzerimdeydi. Belki de üzerimizde.
"Şu doktorun yapılmasını istediği fazladan hasta odası planlamasından bahsedecektin, o arada ben de kolumu sararım, beraber gidelim mi?"
İnce düşüncemi ilk saniyelerde algılamaktan uzak, ablasına odaklanmış gibi dursa da sonrasında hemen ayaklandı. "Gidelim hadi."
Aldığım onayla yanıbaşımdaki kıza dönerek samimi bir gülümseme sundum. "Teşekkür ederim, ben hallederim."
Yüzümde dolaşan bakışlar duraksadı ardından basit bir rica duyuldu. Bu işi benim için yapmak istiyor gibiydi, rahatsız hissediyordum.
TaeHyung'la birlikte sessizce çardaktan çıkmamız, çakıl yollarda adımlamamız fakat birbirimize tek kelime etmememiz peşisıra geldi. Neredeyse evlerine kadar sessiz sedasız yürüdük. Yakın bir mesafede bana, "Uzak durmanı istiyorum." dedi. Ondan ilk defa bir şeyi emir niteliğinde bu kadar kesin duydum. "Min Hee'nin sana yaklaşmasına, dokunmasına, gülümsemesine bile izin verme."
Sesinden öfke yayılıyordu. Onların evine dönen kimsesiz sapakta duraksadım. Fark eder etmez bakışları yüzüme yükseldi. Tepemizde yanan lamba, gecenin sessizliği, her şey daha gergin bir ortam oluşturuyordu.
"Bu kadar şey oluyor ama tek söylemek istediğin bu mu?" Onun tavrı kesin bakışlarına karşılık kaşlarımı çattım. Kısa bir an şaşırır gibi oldu hemen ardından gözleri kısmen kısıldı.
"Bu benim için önemli."
Hafifçe gülümsedim, beni hem üzüyor hem öfkelendiriyordu. Bu yüzden gülümsedim. "Benim için önemli olan çok daha farklı şeyler var."
Gözlerinin derinliklerine bakarken hayal kırıklığıyla kurduğum cümle onu aciz düşürdü. Yumuşadığını hissettim. "Üzgünüm." dedi. "Seni kıskanıyorum."
"Ben de seni kıskanıyorum TaeHyung, bu olabilir, bir sorun değil."
Huzursuzca kıpırdandığını gördüm. Gözlerini benden kaçırdı. "Bugün için özür dilerim." dedi. "Aramızdakileri duyurmaya şimdilik hazır değilim, bu yüzden kendime kızgınım, sana değil."
Sanki bilmediğim bir şeyi itiraf ediyormuş gibi konuşmasına sevgiyle gülümsedim. Birkaç adımda yanında bittim ve ona sarılıp kollarımı beline doladım. "Biliyorum, bu da sorun değil."
Boynuna kondurduğum öpücükten sonra bedeninden geri çekildim. Ne yapacağını şaşırmış bir halde önümden ilerlemeye başladı. Fazla sırıtmamak için dudağımı dişleyerek peşine düştüm.
Evlerine geldiğimizde cebinden çıkardığı bir anahtarla kapıyı açtı, annesinin evde olduğunu sanıyordum bu yüzden sevindim. Yalnız olmak daima daha güzeldi.
Birlikte içeri girerek, yolda olan konuşmamızın üzerineTek kelime eklemeden odasına çıktık. Sessizliği epey hoşuma gitmiş odada ilerleyerek yatağına oturdum. Peşimden elindeki sağlık çantasıyla gelerek yanıma oturdu. Elleri kolumu buldu ve nerede oluştuğunu dahi bilmediğim yaramı incelemeye koyuldu. Sıcak parmakları özenle koluma tutunmuşken, kısa süre sonra geri çekildi. "Üzerindekini çıkarır mısın?"
Gözlerim yüzünü buldu. Hâlâ dikkatle yaramı inceliyordu, beni önemsemesi epey hoştu fakat bunun dozunu kaçırıp gömleğimi çıkarmamı isteyecek kadar dalması hafifçe sırıtmama neden oldu. Hiç bekletmeden önüme dönerek gülmemeye çalıştım. Gömleğimin düğmelerini açtım ve üzerimden sıyırarak yatağa bıraktım.
Ardından dağıldığını hissettiğim saçlarımı karıştırarak yeniden TaeHyung'a dönmüştüm. Ne yaptırdığının yeni farkına varmış gibi kıpırdandı ve gözleri tenimde seke seke yüzümü buldu. Şaşkına dönmüştü, gözleri irileşmişti ve az önce yutkunduğuna şahit oldum.
Kaşlarımdan birini kaldırarak elimi gömleğime attım. "Rahatsızlık duyacaksan kendi evimde de yaparım."
Başını olumsuz anlamda salladı. Bakışlarım yanaklarına düştü, çok hafif pembeliklere bürünmüştü. Bir an için gördüğüm manzaranın beni çok heyecanlandırdığını fark ettim. Yüzüne yaklaştım ve sıcak tenine, pembe yanaklarından birine dudaklarımı bastırdım. Teninin kokusunu solurken gözlerimi kapattım.
Hemen ardından üstsüz olmamdan kaynaklanan şaşkınlığını daha fazla kullanmadan geriye çekilmiştim. Önüme dönerek kolumla ilgilenmesi için bekledim. O da bekliyordu. Gülümsememeye çalışıyordum. Sanırım toparlanması için ona biraz vakit vermeliydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daisy [TaeGi]
Fanficİlkbaharı kıskandıran bir papatyaydı ve her bir zerrem aşıktı her bir zerresine. [CR: Drbyun] [TR: yuungishi] Minik kardeşim @moeura için dgko hediyesi.