Gömleğimin yakasını düzelterek dağılmış saçlarımla ilgilenmek adına aynaya yaklaştım. Tam da o anlarda, odamdan on dakika önce çıkıp gitmiş olan bedenin sesi duyuldu. "Giyindiysen içeri geleceğim.""Giyinmedim desem gelmeyeceksin sanki."
Kapıyı aniden açtı ve adımlarını içeri attı. Göz devirerek saçlarımla uğraşmaya devam etmeye koyuldum. Bir anda oldukça garip bir ses tonuyla "Yoongi. Giymişsin." demesi, bakışlarımı aynadan çekip ona dönmeme neden olmuştu. "Giydim."
Beyaz takımını süzdüm kısaca. Bu tarz bir eğlence için oldukça güzel bir seçimdi. Gelenekselleşmiş bu ilkbahar şenlikleri, aşkların başlangıcı oluyordu çünkü herkes en kusursuz halini ortaya sürüyordu. E tabi bu görselle işi olanlar için geçerliydi.
"Sen var ya sen-." Bakışlarını hızla odada dolaştırdı ardından yatağıma doğru adımladı. "Cayır cayır Min Yoongi."
Eline aldığı siyah kravatla üzerime geliyorken, gözlerinde epey memnun bir ifade vardı. Ona izin vererek beklemeye koyuldum. Kravatımı benim için en düzgün haliyle bağlamaya başladı, bir şeyler mırıldanıyordu. Sonra gözleri yüzüme yükseldi, göz göze geldik.
Hatlarımı kısa kısa süzdü ve en fena haliyle sıritti. "Afetsin oğlum sen, bu kasaba sana aşık değilse ben de Jimin değilim."
"Yuh, bari şehir falan da de, tam olsun."
Kravatımı bağladığı için gözleri yeniden orayı bulmuşken güldü. "Şehir de sana aşık ben şahidim."
Ona katılarak ben de güldüm. Bir süre sonra işini bitirerek geriye çekilmişti. Sıkılmadan yüzümde bir kere daha gezindi ve gözlerini kıstı. "Ruj sürüyorsun sen değil mi?"
"E YUH ANASINI SATAYIM."
"O zaman aşık olduğunla öpüşüp öpüşüp duruyorsun, bu dudaklar kırmızı ve patlak."
İfadesiyle kaşımın tekini sorarcasına kaldırdım. "Patlak?"
Kulağıma, sanki gizli bir şey söyleyecekmiş gibi yaklaşırken sırıtıyordu. "Öpüşmüşsün de şişmiş ibi hani."
Yanından kaçarak sıkılmış gibi ufladım ve üzerimden çıkarıp yere atmış olduğum kıyafetlerimi elime aldım. Ben onları yatağımın üzerine yığmaya hazırlanıyorken, Jimin bir anda bağırmıştı.
"BULDUM!"
Cidden merak etmiyordum. Gözlerimi devirmemi görmesine izin vererek ona baktım.
"DÖVMENDE O KIZIN ADI YAZIYOR DEĞİL Mİ?"
Mantıklı bir hamleyle olayı kurtarmak için, vücudumda aniden beliriveren heyecana yenik düşmedim ve ne demem gerektiğini düşünmeye başladım. Onu şüphelendirmemek için mantıklı bir şeyler söylemeliydim.
"İŞTE YALAN DÜŞÜNÜYOR BULDUM BULDUM!"
"Hiç de bile orada neden öyle bir şey yazsın ki, yazsam kendi adımı yazarım."
Gülmeye başladığında, hedeflediğim kadar mantıklı olamadığımı fark etmiştim. Yanaklarımı şişirip pencereye doğru bakarken mirıldandım. "Yemedin değil mi?"
Jimin gülüşünü yavaş yavaş azaltırken üzerime adımladı. Az önce hüzünle şişirdiğim yanaklarımı kavradı ve sıkmaya başladı. "Yemedim annem, ama çok şanslı kız bak."
Bir an için ona TaeHyung'dan bahsedecek ve onun erkek olduğunu söyleyecek olsam da, saate değen gözlerimle gitmemiz gerektiğini fark ettim. Şimdi ona bu konuyu açarsam benimle iki saat muhabbet etmek isterdi ama vakit yoktu. E hani TaeHyung'dan saatlerce konuşmak isterdim ve bu tarz özel bir konuşmayı da dar vakite sığdırmak istemiyordum. En iyisi dönüşte anlatmak olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daisy [TaeGi]
Fanfictionİlkbaharı kıskandıran bir papatyaydı ve her bir zerrem aşıktı her bir zerresine. [CR: Drbyun] [TR: yuungishi] Minik kardeşim @moeura için dgko hediyesi.