Ilgaz karşımda, ona ikram ettiğim kahveyi dudaklarına götürdü ve büyük bir yudum aldı.
Pencereden dışarı bakındı ve yalnızca ikimizin olduğu masada, buraya gelişini sorgular gibi bakıyordu.
"Sadece arabanı sattığımı ve gerçekten, iyi olup olmadığını sormak için aramıştım. Kurcalamak ile yanlış yaptım." dedi kendi kendine konuşur gibi. "Ertesi gün buradayım. Elimi versem, kolumu kaptıracağım, demek ki."
"Mutluluğun gözlerinden okunuyor."dedim yumuşak bir imayla. Etrafına olan boş bakışları, gülmeme sebep oluyordu ama tutuyordum, kendimi.
"Beni görünce mutlu olduğunu, fark etmedim mi sandın, yakışıklı?" Diyerek yanağından makas almaya uzandım ama memnuniyetsiz bir ifadeyle yüzünü geri çekti.
"Bırak Allah aşkına."
Sanki farklı bir gezegene gelmiş gibi davranıyordu ve bu savunmasız tavrını gördükçe, gülmeme mani olamıyordum. Acaba ben de ilk günlerde, böyle mi davranıyordum?
Yandaki bavulunu iyice yaklaştırdı ve önündeki araba parasını zarfa koymuş bir şekilde, bana uzattı. "Hayalin, araban. A6."
Almam için masaya bıraktığı paraya dokunmadım ama iması hâlâ yanlış yaptığımla alakalıydı. Sattığıma benden çok pişman olmuş gibi davrandı.
"Bir daha alırım, yerine koyarım."dedim etkisiz bir ifadeyle ama bu söylemim, Ilgaz'a pek inandırıcı gelmedi. Yıllarca onunla beraber beslediğim hayali, bir günde satıyor olmam, onun da zoruna gitmişti.
"Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?"
"Tam da böyle düşünüyorum."dedim emin bir şekilde. "Burada bir araba alacağım ve mümkünse, İstanbul'a o araba ile dönmeyi düşünüyorum. Hem burada araba fiyatları ucuz. Ayrıca dün bir tanesi için, kapora bıraktım bile."
"Ciddi mi söylüyorsun?"dedi kaşlarını kaldırarak. Birden hevesle doğruldu ve markasını sordu. "Hangi araç için kapora bıraktın?"
"2004 Model Passat."dediğimde ilgisini çekebildim. "Siyah. Daha on binde araç."
"Alacaksın yani."
Bir A6 kadar olmasa da, işimi görürdü. "Niyetliyiz."dedim üstü kapalı.
Burada verdiğim ani kararlara olan şaşkınlığını, gizlediğini biliyorum. Ona izah etmemi bekliyor. Edeceğim elbette ama önce, geride bıraktığım Cihan'ın nerede olduğunu göstermek istedim.
"Bir tane de Gülşah'a alacaktın güya."dedi alaya alarak ama artık canımı yakmayan bir konu olduğunu, bildiği için rahat konuştu. "Ne hayallerle gittin oysaki, İstanbul'dan."
"Öyle."dedim, başımı camdan çevirerek. Ortadaki küllüğe yaslı sigaramın külünü silkip, dudağıma götürdüm. Konudan kaçacağımı sandı ama yanıldı.
"O nasıl, iyi mi?"diye sordum ve sigaramı geri, küllüğe bıraktım.
Cevap vermek için acele etmedi. "Bilmiyorum."dedi belirsiz bir simayla.
"Nasıl bilmiyorsun?"
Yüzümde anlamsız, tebessüme bir hazır ifade vardı. Sanki mutlu olduğum bir konu hakkında konuşuyormuşum gibi. "Ona en yakın sen değil misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİMONLU KAHVE
Mystery / ThrillerUzun yıllardır Gazetecilik yapan Cihan, bir gün çalıştığı kurumun talebiyle Hatay'da yer alan Kızılçam Genelevi'ne, haber yapması için gönderilir. Genelevdeki sır ölümler ve kadınların yaşadığı ağır şartları yakından gözlemleme fırsatı bulur ama coğ...