14.BÖLÜM: "TEŞHİS"

367 34 21
                                    

"Bana kim olduğunu söyleyeceksin."

Artık gücüm ve tahamülüm kalmadı. Zorla da olsa, ondan duymak zorundaydım.

"Bilmiyorum."

Kendimi tutamadım. Bu odanın içerisinde bağırmadım ama gözlerimdeki sinir ve öfkeyi akıtmaya engel olamadım. "Saklama artık!"

Öyle savunmasız kaldı ki, bilmediğinden başka söyleyecek hiçbir şey bulamadı. Ellerinin çaresizlikten titrediğini görebildim ama benim de ellerimin, sinirden titrediğini görebilmişti.

Kafasını salladı. "Bilmiyorum."

"Biliyorsun."dedim inatla. "Söyleyeceksin."

Çaresizlikle konuştu. "Yemin ederim ki bilmiyorum."

"Bana artık söylemen lazım, İdil."

Tüm tahammülümü tüketmiştim. Tüketmişti. Tükeniyordum ve bir an evvel, artık bana bunu söylemesini bekliyordum.

Beni bir çıkmaza sokmaya, ona yardım eli uzattığım noktada, elini sakınmaya ne hakkı vardı? Onu bekleyen mutlak sondan, böyle mi kaçacaktı?

"Söyle artık. Lütfen söyle." Anlatacağı şeylerin, ne olduğunu bilmem lazım. Bana yalnızca o yardım edebilir.

Herkes ve herşey hakkında konuşabilirken, kendi hakkında bu kadar bilinmez olması, inandırıcı değil. "O radyoda, kimi duymayı bekliyordun?"

Asla değil. Sanki bilmediğini söylediği her an, beni bir yalana inandırmaya çalışıyormuş gibi geldi ve beni, en çokta bu öfkelendirdi.

"Sakladığım bir şey yok, yemin ederim."

Yaklaştığım radyoyu elime aldığımda epey korktu ve elimden almaya çalıştı. "Yapma lütfen."

Gözlerinin dolduğunu ve canının ne denli yandığını tahmin ediyorum. Benden geçmişini ve yaralarını her seferinde kaçırmaya çalıştı. Onun için pek sancılı olmalı.

Gözlerinin dolduğunu, büyük bir çaresizlikle ellerime baktığında gördüm. Bu radyoya zarar vermeme veya pillerini almamdan korktu ama yaşaran gözlerini görünce, anladım. Artık onun için yapabileceğim bir şey yoktu.

Radyoyu ona verdiğimde odada derin bir sessizlik oldu. İki eliyle ona uzattığım radyoyu sıkıca kavradı. Fakat hiçbiri, yaralarını saramazdı.

Benim içimde varolan umutları tüketti. Ona dair, yaşama dair ve bu şehre dair, tüm herşey zihnimden silindi. Artık gitme vakti gelmişti.

"Seni bu iğne deliğinden çıkaracak, başka birini bulursun o zaman."dedim. Herşeyi onunla bırakmaya hazırım ve son kez bu kapıyı terk etmek üzere, yürüdüm.

Anında elindeki radyoyu masaya bıraktı ve hızlı adımlarla, bana yetişmeye çalıştı. Kolumu öylesine sıkı tuttu ki, kapıya olan son bir adımımı atmama, izin vermedi.

Ağlayarak olan yalvarışlarını unutmuyorum. "Biliyorum, bir daha gelmeyeceksin."

Kolumu bir an olsun bırakmadı. "Lütfen. Gerçek ismimi bilmiyorum, yemin ederim bilmiyorum."

Yalvarışları kulağımdaydı ama ben, çok acımazsızdım. "Lütfen gitme! Yalan söylemek istemiyorum! Sana yalan söylemek istemiyorum!"

LİMONLU KAHVEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin