Hatay Emniyet Binası / Arşiv Odası
“Dua et, şikayet etmemiş.”
Elimdeki dosyadan gözlerimi almadan, konuştum. “Eşkal bile verememiş, ne diye şikayetçi olacak?”
“Bir daha böyle bir şeye bulaşma,” dedi Zafer Komiser. “Yüzü dağılmıştı hastaneye gittiğimizde. Eminim ki buraya, başına bela almaya gelmedin.”
Dün akşam boğuştuğum adamın, kaldığı hastanede şikayetçi olmak ve eşkal vermek için polis çağırdığını, bugün Zafer komiserden öğrendim.
İhbara gittikleri sırada eşkâl tam veremediği için, beyanı havada kalmış. Yakınları hastanede ziyarette olduğu sırada gittikleri için de, olay yerinin Kızılçam mevki olduğunu gizlemiş.
Eksik bilgilerle bir işlem başlatılamayacağını ve netleştirip tekrar emniyete ifade bırakmasını söyleyerek, hastaneden ayrılmışlar.
“Kendimi tutamadım ama... Beni tahrik etti. “dediğimde, atma ziya bakışları üzerimdeydi.
Emniyet bu saatlerde sakin ve nöbetleşe çalışıldığı için, arşiv odasını kullanma isteğim, yalnızca gecenin bir vakti kabul edildi. Yine de Zafer'in burada beni yalnız bırakmayıp, elinden geldiğince yardım ediyor olması, bana kendimi yalnız hissettirmiyordu.
Endişesini anlıyorum. Ortaya çıkan her haber için emniyet olarak, zan altında kalıyorlar. Yine de önümü kesmeden ulaşmam gereken her yolu açmaktan, geri durmuyor.
Emniyettekilerin, bundan tabi ki haberi yok. Gazeteci kartımla buna hakkım olduğunu ve genel merkezden talimatlı geldiğimi düşünüyorlar. Kimse Zafer Komiserin bana, bu dosyaların çözümlenmesi için yardımda bulunduğunu bilmiyor.
En son haberini yaptığım dosyadan sonra, bana karşı bir şeylerin doğruymuş gibi gösterme çabasını da bıraktı. Beni sade sözleri ile kandıramayacağının farkında. Yine de bu olaylar için pek hevesli değil ve ben sormadan, kesinlikle bir şey anlatmıyor.
“Ali’ye söylemezsin değil mi?”
Gülümsedi ve içtenlikle kafasını salladı. Bu konuda beni kandırdığını sanmıyorum. En azından yarın benimle tekrar yüz yüze geldiğinde, bunun hesabını soracağımı tahmin ediyordur.
Beni tahrik ettiğine inanmasa da, asıl neye nefret duyduğumu bilmiyor. Ona veya bir başkasına o evde neler yaşadığıma dair en ufak bir bilgi vermiyorum. Çünkü o eve girmem, gizliliğini korudukça mümkün olabilir.
Elimdeki ‘Su kanalında bulunan kadın’ Kodu 212 olarak numaralandırılmış dosyanın sayfalarını inceleyerek çevirdim. Olay yeri fotoğraflaması yapılmış ve gölgeli bir çekim olmasına rağmen, görüntü içler acısıydı.
Karnındaki açık yaranın kenarları, kurtlanmış gibiydi. Kanı kurumuş ve rengi, kahveye dönmüştü. Muhtemelen cinayetten uzunca bir süre sonra tespit edilmiş bir cesetti. “Tahmini, öldükten kaç gün sonra onu buldunuz?”
Zafer düşünür gibi duraksadı ama belirsiz konuştu. “Vallahi hiç bilmiyorum ama olay yeri polisi, en az on günü var demişti. O da, kanı kuruduğu için. Bir de karnı ve kolları parçalanmıştı, yabani hayvan saldırısına uğramış olabilir.”
Fotoğrafta tekrar baktığımda, kolunu göremedim, vücut tamamı kadraja alınmamış. Yine de, böyle bir yalanla beni gerçekten kandırabileceğini sanıyor mu diye düşündüğümde, “Öldükten sonra tabi ki.” diye ekledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİMONLU KAHVE
Misterio / SuspensoUzun yıllardır Gazetecilik yapan Cihan, bir gün çalıştığı kurumun talebiyle Hatay'da yer alan Kızılçam Genelevi'ne, haber yapması için gönderilir. Genelevdeki sır ölümler ve kadınların yaşadığı ağır şartları yakından gözlemleme fırsatı bulur ama coğ...