Saçlarım hâlâ ıslak. Pansiyona döndüğümde resmen uyuya kalmışım. Kalktığımda saat henüz sabahın yedisiydi. Üzerimde değişik bir koku hissettim ki, psikolojik olabilir. Direkt duş aldım. Şimdi daha iyi hissediyorum. En azından daha temiz.
Şanslıyım ki, çıkarken telefonumu almayı unutmadım. Durakta dönüş otobüsünü epey bekledim. Geç saatlerde, sefer sayısı az sanırım. Yarım saat, kırk dakika boyunca o karanlıkta beklemiştim.
Genelevin çevresindeki kalabalık gece boyunca hiç bitmemişti. Çıkarken de aynı kalabalık, devam etti.
Tecrübe ettiğim bir şey olmadı. Vicdanım, kendime karşı da, Gülşah'a karşı da çok rahat.
Yapamadım, bunun için kendimi zorlayacak değilim. Merve denilen kadının, arkamdan bakışını unutmuyorum. Ama yapamazdım.
Aslında içeri girene kadar rahatsız olmamıştım. Söyleyecek çok şeyim vardı, zihnimde planlanmıştım. Hatta ben sormadan, o kendini tanıttı. Önce ismini ve beni daha önce burada görmediğini söyledi. Devamında ise kendinden bahsetmeyi sürdürdü.
Tabi ki anlatılanlarda bir gerçeklik payı aramadım. Nitekim, isminin bile ona ait olmadığını biliyordum ama dinledim. O gece yapabildiğim tek şey buydu.
Benim bir acelemin olmadığını görünce, zamanını doldurmak için dakikalarca konuştu. Hatta bir ara sigara yaktı ve bana da uzattı. Onun sigarasını almadım, muhtemel o sigarayı bile, benim kadar kolay satın almamıştır. Ben ne de olsa çıkınca içtim.
Odasını göz ucuyla süzdüğümde, hayal kırıklığına uğradım. Yalnızca yaylı bir yatak, hemen karşısında el yıkamak için bir lavabo var. Duvarına ise bu banyoya asılan plastik aynalardan asılmış. Muhtemel kadınların makyaj yapabilmesi için konulmuş, çünkü ayna biraz boyalıydı.
Odalar küçük ve ışıklandırması tıpkı koridor gibi loş, asla aydınlık değil. Duvara yaslanmış tahta bir dolap var, o kadar. O da kilitli bir dolap. Kadınların şahsi eşyalarını koyabilmesi için herhalde. Bir de unutmadan, odanın içinde küçük bir de tuvalet vardı. Tuvalet olduğunu da, kapının aralıklı olmasından görebildim.
Kısacası yaşama dair hiçbir bulgu yok. Odaya girdiğimde, kapıdaki yargılayıcı tavrım direkt kayboldu. Çünkü şartları ve imkanları gördüğünüzde, biraz vicdanınız varsa, tavrınız yargılayıcı değil, acımaklı oluyor. En azından benim tavrım, bu yönde değişmişti.
Yani her şey yaşayacağınız beş altı dakikalık bir zevk değil. Bazen o zevki bulabilmeniz için de uygun ortam ve koşulların olması gerekir. Oradaki koşullar, içimde acıma duygusundan öte hiçbir his bırakmadı ne yazık ki.
O odada nasıl yaşanır bilemiyorum. Günde onlarca erkekle, dört duvar arasında bir hücrede, sayısız muameleye maruz kalmak... Yaşamak bu mu?
Laf arasından kendi sorularımı sormak istedim. Yalnız aldığım cevaplar tatmin edici olmadı.
"Buradan çıkmak hiç istedin mi?"
"Yok yaa. Burası iyi. İyi kazanıyorum doktorlar falan gelip kontrol ediyorlar bakıyorlar bize. Memnunum. Hem gidecek yerim yok. Buradan çıktığımda iş bulmak zor. Başımı sokacağım bir yer de bulamam."
İş bulmak zormuş, iyi kazanıyormuş, memnunmuş... Elbette bu konuştuklarını, patronların baskısından korkutularak söylediğini biliyorum. O yüzden ben de, daha fazla kurcalamadım bu konuyu.
![](https://img.wattpad.com/cover/242687185-288-k178225.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİMONLU KAHVE
Misterio / SuspensoUzun yıllardır Gazetecilik yapan Cihan, bir gün çalıştığı kurumun talebiyle Hatay'da yer alan Kızılçam Genelevi'ne, haber yapması için gönderilir. Genelevdeki sır ölümler ve kadınların yaşadığı ağır şartları yakından gözlemleme fırsatı bulur ama coğ...