1.BÖLÜM:"HATAY"

2.2K 84 33
                                    

"Burada gerçek susar, para konuşur..."
                              ***

27 Ağustos 2004

Ceyhan-Hatay otobanı 40. Km

İsmim Cihan Çelebi. 32 yıllık yaşantımın son 10 yılını, gazetecilik yaparak geçirdim. Bu mesleğe adanmış son yılım olduğunu düşünürken, bir öğretmen edasıyla atandığım Hatay'ın kırkıncı kilometresinde bu satırları yazıyorum. Galiba günlerdir şüpheli ölümlerin yaşandığı bu ilde yapacağım son haberle, kariyer hayatımı zirvede bırakacağım.

Nişanlımı yola çıkmadan önce aradım. Hatay'a varınca arayacağımı ve kısa sürede İstanbul'a tekrar döneceğimi, hiçbir sorun olmayacağını söyledim. Geçiştirir gibi kapattı ama ona da hak veriyorum, yaklaşık 10 yıldır ona aynı yalanları söylüyormuşum gibi dinliyor beni. Gerçi on yıllık süren bir birlikteliği resmiyete kavuşturamamış olmakta, büyük oranda etkilemiş olabilir.

Yıllardır haber değeri olacak şehirlere gitmem istendiğinde, bunu karşılığında alacağım ücretle reddetmezdim. Gerçekten her sektörün getirisi farklıdır ama teklif edilen tutarı işittiğinizde, buna mecbur bırakan bir sistemin kölesi olduğunuzu hatırlıyorsunuz.

Bir maaş veriyorlar, bırakın geçinmeyi hayata dahil olmama anca yetiyor. Sonrasında şurada bir haber var gitmek isteyen var mı, dediklerinde kimse müdürün suratına bakmıyor. Yalnız maaşınızı üç katını teklif ettiğinde, müdür odasına, önünüzdekileri tepikleyerek koşuyorsunuz.

Önemli haberler için çeşitli şehirlere gittim. Bursa, Tekirdağ, Eskişehir, İzmir, Çanakkale, Sakarya ama hepsi yaşadığım şehir İstanbul'a yakın ve günübirlik işlerdi.

Çalıştığım kurumun müdürü bu kez odasına çağırıp, bir teklifte bulunacağını söylediğinde, farklı bir şeyler olduğunu sezmiştim. Şehri duyunca reddedeceğimi az çok biliyor ki, önce teklif ettiği tutarı söyledi. Resmen gözlerinin içine bunda bir b*kluk var, der gibi baktım. Şehri ve haberi söyleyince, utanmasam yaşıma bakmadan, masanın altına girecektim.

'Yahu İstanbul nerede, Hatay nerede. Dalga mı geçiyorsunuz müdürüm nasıl giderim? Havasını bilmem, suyunu bilmem. Harita getirseniz parmağımla zor gösteririm.'

-Abartılacak bir şey yok, Cihan. Senden başkasını düşünemedim bu haber için, hem tecrübelisin...

-Ne konuda, genelev konusunda mı?

-Yahu bir dinle. Oraya tecrübesiz bir gazeteciyi göndersem, bırak geneleve girmeyi, kasabaya almazlar. Sen insanların dilinden anlarsın, bir şekilde oraya uyum sağlayıp bu işin altından temiz kalkacağını biliyorum.

-Ya müdürüm, son senem olduğunu biliyorsunuz. Farklı bir haber olsun gerçekten gözüm kapalı gideyim ama bu haber olmaz. Nişanlım, Gülşah'a ne diyeceğim? Ben Hatay'a gidiyorum, genelev'e. Haber işte ama belli mi olur belki ekmeğini de yeriz, mi diyeceğim? Bunu kabul edeceğine ihtimal veriyor musunuz?

-Cihan sen haber yapmay...

-Bakın beni kapının önüne koyar, yemin ederim. Hem bekarlara bu işi verin, onların daha çok bu paraya ihtiyacı var.

-Nişanlın konusunu bana bırak. Ama gitmeden önce bana bu iyiliği son kez yap. Senden başkasına güvenemem, anla beni..."

Tabi ki nişanlımın bir Genelev haberi için oraya gittiğimden haberi olmadı. Siyasi bir haber için gittiğimi sanıyor ama özür dilerim, Gülşah. Sana olan yalanlarımı sadece önümdeki ucuz defterde itiraf etme cesareti bulabiliyorum.

LİMONLU KAHVEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin