Millet kahve evi /(Hatay-Antakya)
*
2. Günüm. Dünden sonra daha bir alıştım. En azından çabuk alışan, uyumlu bir yapım var. Yoksa İstanbul'dan sonra burası çok zor.Dün bir çok esnafla konuştum. Terzisinden, ayakkabıcısına, bakkaldan, kasap, fırıncı, berber... İş arar gibi dükkanlara girip, ayaküstü beş on dakika konuştum. Artık dönmem gerektiğini düşündüğümde akşam saat ona yaklaşmıştı ama ben zamanın nasıl geçtiğini bile anlamamıştım.
Öğrendiğim kadarıyla bu şehrin insanları da, yaşayışları da, dönem dönem değişiyor. Dokumacılık ve fabrika çok varmış buralarda. Esnaf anlayışı pek var mı anlayamadım ama olanlar da, artık yıllardır burada, adı sanı duyulmuş insanlar.
Galiba iyisi iyi, kötüsü pek kötü oluyor, ortasına rastlayamadım. Bir şey sormak istediğimde küfür etmişim gibi yüzünü çevirenleri de gördüm, şehre yeni geldiğimi öğrendiğinde, lokum kahve ikram edenleri de.
İnsanın türlü türlüsüne rastlamak kolay ama dün resepsiyondaki kadın, ayaküstü muhabbetimizde, 'burada bir şeyleri çok kurcalamayacaksın.'demişti. İşte sabahtan beridir, onun bu sözünü unutamıyorum.
'İçeri kesici ve delici alet sokmak yasak.'
Pansiyona on dakika uzaklıkta, merkezin en bilinen kahvesine geldim. Millet kahvesi. Yalnız burası da pek boş. Yakalasam birini ayaküstü sohbet hiç fena olmaz ama çaprazımdaki bilmiş bilmiş konuşan, ak saçlı bunamışları da hiç çekmek istemiyorum.
Altmış yaşından sonra, emekli maaşı ile akşama kadar kahvede iskambil oynayan adamdan bir şeyler öğrenecek olmak... üzgünüm. O bayat çayı bile sindirmek daha kolay.
Önüme, söylediğim portakallı oralet geldi. "Demek İstanbul'dan geldin. Kaç yıl görev yapacaksın burada?"
Taksicinin bulduğu yalan da yakışmıştı. Herkese aynı şeyi söylüyordum. Nereden aklına hoca olduğum esti acaba? Ben düşünsem böyle bir yalan bulamazdım.
Her yalanı ilmek ilmek işliyordum. Gurur duymuyordum ama yapabileceğim başka bir şey de kalmamıştı. Bu insanları aksi hiçbir şeye inandıramazdım. Umarım bir gün bu yalanların altında kalmam.
"Henüz belli değil ama öngörülen 2 yıl. Aksi bir şey çıkmazsa tabi."
Şu profesyonel yalanlara bak. Aksi bir şey çıkmazsaymış. Aksi ne olabilir diye sorarsa, kalırım dımdızlak.
"İlk okul yine kolayda, liseli gençlerle uğraşmak zor, hocam. Dövmeden dayanabilirseniz, hayret ederim valla."
Önümdeki oraletten soğumadan bir yudum aldım. İşte şimdi emekli öğretmen edasıyla konuşabilirim. "Her insanla uğraşmak zordur."
Atma ziya. Profesör. İnsan profesörü. Eğitim profesörü.
"Doğrudur hocam."
Garip bir şekilde bu meslek bana bir saygı kazandırmıştı. Ama asıl merakım bu olmadığını belli etmem gerekirdi. Etrafı süzer gibi baktığımda, kimsenin beni dinlemeyeceğinden emin oldum. Zaten etraf, yeterince sessiz ve boştu.
"Sana bir şey soracağım."dediğimde karşımdaki pos bıyıklı adam sandalyesini hafiften yaklaştırdı. "Buyur hocam."dedi ciddileşerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİMONLU KAHVE
Tajemnica / ThrillerUzun yıllardır Gazetecilik yapan Cihan, bir gün çalıştığı kurumun talebiyle Hatay'da yer alan Kızılçam Genelevi'ne, haber yapması için gönderilir. Genelevdeki sır ölümler ve kadınların yaşadığı ağır şartları yakından gözlemleme fırsatı bulur ama coğ...