"Rüya, notları versene." Hilal'in nefes nefese kalmış haline gülümsedim. Tek dersimizin olduğu günlerde derse yetişemeyecekse okula gelmemeyi yıllardır öğrenememişti.
"Saçını başını düzelt önce, notları sonra alırsın." dedim elimle dağılmış saçını gösterirken. Kaçıracağı ders için koşa koşa okula gelmeye ne gerek vardı asla anlam veremiyordum.
Hilal, telefonunun ön kamerasını açıp saçını düzeltmeye çalışırken bir yandan da sürekli iç çekiyordu. Dışarı verdiği her nefes 'Sorsana Rüya!' diye haykırıyordu bu yüzden de bir şey olduğu alenen belliydi ama her zamanki gibi inat ederek benim sormamı bekliyordu. Birkaç saniye içine girdiği garip tavırları izledikten sonra derin bir nefes aldım.
"Söyle hadi." dedim meraktan fazlasıyla uzak bir ses tonuyla. "Söyle de ikimiz de kurtulalım."
"Kızım ben aşık oldum!" Ses tonu git gide yükselirken cümlesini bitirir bitirmez ellerini çırptı. İki günde bir yeni birine aşık olup, yenisine geçene kadarki süreçte de bir öncekinin aşk acısını çekiyordu.
"Kime?" dedim az önceki meraksız ses tonumla. İsim hafızamın gelişmesine katkı sağladığı için ileride bir gün Hilal'e teşekkür etmeyi de aklımın bir köşesine not aldım. Kendisinden haberi olmayan o kabarık liste, bizim sürekli gündemimize geliyordu. "Taner'e." Hilal, aşık olduğu kişinin ismini söylediğinde güldüğümü fark etmemesi için avcumun dışını dudaklarımın üstüne götürdüm. Taner kendi halinde, etliye sütlüye karışmayan, ders biter bitmez de içinde hapsolduğu cezaevinden kaçarak giden biriydi. En azından ben onun okulu cezaevi olarak gördüğünü düşünüyordum. Bir iki arkadaşı dışında kimseyle muhatap olduğunu dahi görmemiştim. Komiğime gidense bu kadar sessiz bir tipin Hilal'in radarına yakalanmış olmasıydı.
"Bıktım dalga geçmenden!" Hilal sitemini fazlasıyla hissettirirken boğazımı temizleyerek gülümsememe engel olmaya çalıştım.
"Taner'in ömrü ne zaman bitecek?" Alayla kurduğum cümlenin imasını anlayamayacak kadar hayal dünyasının içine girmişti. Ya bu kantin masasında ya bir kafede ya da ikimizden birinin evinde sürekli yaptığımız konuşmada değişen özneler sinirimi bozacak düzeye gelmişti ve ben sadece gülmekle yetiniyordum.
"Bitmeyecek kızım, aşık oldum diyorum." dedi sağ elini yanağına koymuş bir şekilde fakülte kantininin tavanını izlerken. Bir yandan tavanı izleyip bir yandan da yüzüne düşen saçını üfleyerek gözünün önünden göndermeye çalışıyordu. Ahmak aşık tavırlarının hiç çekilmediğini yüzüne söylesem artık bir arkadaşımın olmayacağından fazlasıyla emin olduğum için bu düşüncemi yuttum.
"Saat 3 yönünde Taner'den yakışıklı biri var. Şimdi sıra onda." dedim gülerek. Başını ani bir şekilde dediğim yere çevirdiğinde içimde patlamak üzere olan kahkahamı tutamadım. Bakışları sinirle beni bulurken, güldüğümü daha fazla görmesini istemediğim için iki elimle yüzümü kapattım.
"Aman be soğuk nevale sen aşktan ne anlarsın."
Kurduğu cümlenin üzerimde bıraktığı etkiyi dahi anlamadan masadan kalkıp çekip gitti. Önümde duran boş karton bardağı elime alıp ezmeye başladığımda sinirimin kime ait olduğunu bilmiyordum.
Aileme mi sinirliydim? Hayır. Varlığımı da ayakları üstüne basan, kimseye muhtaç olmayan bir genç kadın oluşumu da onlara borçluydum. Sinirim onlara değildi. Sevgi dolu sıcacık yuvanın bana öğretemediği tek şey birini sevebilmek olmuştu. Her aydınlanan günde onların ailem oluşuna şükretmeden çıkmıyordum yatağımdan. Gece tüm karanlığını üzerimize indirdiğinde de tekrar varlıklarına teşekkür ediyordum. Her yalpaladığımda her hatamda onların kapı gibi arkamda duruşlarıyla öğrenmiştim sevginin ne olduğunu. Teorikte kalan her bilginin acı verici olduğunu da sevgi hissini kalbimde bulamadığımda öğrenmiştim ve ailemin bana öğrettikleri birbiriyle çelişir olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİSSİZ AŞIK
Teen FictionOlumsuz duygular benimle olmasaydı eğer, hissedemediğimi düşünürdüm ama hayır, o duygular içimde her zaman vardı. Dışarıdan izlediğim olumlu duygular bana çok uzak gelirken, tüm çabam öteki insanlar gibi hissetmekti. Sevgi. Özgürce sevebilmek istiyo...