31. Bölüm

2.3K 232 248
                                    

Merhaba herkese, biraz ayrı kaldık. Söz verdiğim tarih de ülkedeki acı olaylardan ötürü biraz sarktı. Bunun için özür dilerim.

Normalde yine paylaşmayacaktım ve biraz daha bekleyecektim fakat bugün benim biraz olsun ülke gündeminden ve olaylardan uzaklaşmayı başarabildiğim bir gün. Azad'ın doğum gününde olmasa da benim doğum günümde buluşabildik ❤️

Hepimize geçmiş olsun diyorum ve sizi bölümle yalnız bırakıyorum.

💫

5 sene sonra...

1 Ağustos 2025 - Cuma 15.24

Arabanın kaputuna kalçamı dayamış halde eski mahallemi izliyordum. Seneler olmuştu. Havasını solumayalı, köşedeki Reyhan ablanın kuaförünü görmeyeli, bakkalın önünde duran sandalyeleri unutalı aylar, yıllar olmuştu.

Parmaklarımın arasında duran sigarayı dudaklarıma yerleştirdim.

Yeni bir alışkanlığım olmuştu.

Yeni birçok alışkanlığım vardı.

Sigaranın dumanını ağır ağır dudaklarımın arasından havaya karıştırırken bakışlarımı yaslandığım arabama çevirdim.

Beyaz Nissan Qashqai, neler yaşadığımı unutturmak istercesine bana göz kırpıyordu. Nereden geldiğimi, neler yaşadığımı, geçirdiğim zorlu tüm yılları unutturmak istiyordu. Bir araba bunları başaramazdı.

Başaramıyordu da...

Sigaranın izmaritini yere attım ve pudra rengi stilettolarımla üzerine basarak söndürdüm.

Güneş, elbisemden açıkta kalan tüm tenimi yakmıyormuş gibi kumaşın altına da işlemeye çalışıyordu. Başımı hafifçe geriye attım ve güneş gözlüğümü başımın üzerine çıkarttım. Gözlerimin kısılmasına engel olamasam da güneşe bakmaktan kendimi alamadım.

Benim için umut vardı. Geçirdiğim yıllarda bunu öğrenmiştim.

Sevebiliyordum. İstanbul il sınırları dışarısında geçirdiğim yıllarda sevebilmenin yollarını aramamıştım. O yollar, ayağıma gelmişti. Bana açılan her yeni kapıya minnetle adım atmıştım.

Artvin, bana harika bir memleket olmuştu. Utku ise hayallerime bile sığmayacak kadar iyi bir dost...

Sevebiliyordum.

Sevmeyi öğrenmiştim.

Ağaçları, kuşları, Utku'yu, Birsel'i, Oğuz'u, Ebru'yu... Sayıp sayabileceğimden çok daha fazlasını seviyordum.

Yıllarımı harcadığım klinik bana gerçek hayatın ne olduğunu ve aslında olması gereken sevginin nasıl bir şeye benzediğini öğretmişti.

Artık, hissedebiliyordum.

Artık, varlığımın bir amacı vardı.

Telefonumun melodisini duyduğumda daldığım düşüncelerden sıyrıldım ve kol çantamın içinden telefonu çıkarttım.

Ebru arıyordu.

Dönmüştüm. İstanbul'a, mahalleme, arkadaşıma dönmüştüm.

Telefonu açtıktan sonra sol elim istemsizce boynumda asılı duran kolyeye gitti. İstiridye ve deniz yıldızı, beş senedir beni yalnız bırakmamıştı.

Ama Azad yalnız bırakmıştı.

"Mahallenin girişindeyim." dedim Ebru'ya konuşma fırsatı vermeden. Mahallenin girişindeyim ama adım atmaya cesaret edemiyorum Ebru. Kurtar beni.

HİSSİZ AŞIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin