34. Bölüm

2.4K 211 180
                                    

"Merhaba prenses!" dedi, zorlukla da olsa gülümseyerek.

"Ben senin prensesin değilim." dedi Deniz. Ellerini göğsünde birleştirmiş ters ters öz babasına bakıyordu. "Annenin prensesi misin?" dedi Azad.

Deniz başını hızla iki yana salladı. "Utku babamın prensesiyim ben."

Azad, anlayışlı bir şekilde gülümsedi ve başını aşağı yukarı salladı. "Peki. Öyle olsun."

Gözleri bana çevrildiğinde Deniz'in ikinci kez Utku'ya baba dediğini duymasının hüznüyle dolu bir bakış vardı gözbebeklerinde. Elinde tuttuğu boyu kadar olan hediye paketini bana uzattı. "Deniz," dedi, içinden taşan bir coşkuyla. "İyi ki doğdun."

Deniz ise Azad'ın ne söylediğiyle ilgilenmiyordu. Elini hediyesine uzatmıştı, içinde ne olduğunu merak ettiğinden açmak için çırpınıyordu.

"Aa." dedi, Azad'a dönerek. "Sen Giray dayım mısın?"

Azad, bir hayal kırıklığıyla daha sarsıldı. "Değilim." dedi.

Gözlerinde kızını gördüğünde oluşması gereken ışık yoktu. Kendi canından bir parça olan küçük çocuğun adını dahi bilmediğini, varlığından haberdar olmadığını bir kez daha fark ettikçe yok olmaya doğru adım adım ilerliyordu.

"Hadi gel anneciğim." dedim ve Deniz'i baş hareketimle salona doğru yönlendirdim. Azad, kapının önünden bir adım içeri atmadan bakakaldı.

"Gelebilir miyim?" diye sordu, fısıldayarak. "Tabii." dedim ve salona doğru yürümeye başladım. Ardımdan gelen kapı kapanma sesiyle Azad'ın da içeri girdiğine emin oldum.

Yere düz siyah hediye paketini bıraktım. Deniz, koltuğun üzerine çıkıp kutunun üstüne ulaşmaya çabalıyordu. "Hemen mi açmak istiyorsun?" diye sordum.

"Evet!" dedi ve koltuğun üzerinde zıplamaya başladı. Bir yandan zıplıyor bir yandan da çığlıklar atarak sevincini, heyecanını belli etmeye çalışıyordu.

Azad, Deniz'in yanında ayakta yerini aldığında tüm dikkatini ona vermişti ve kızının heyecanına yakından tanık olmanın mutluluğunu yaşıyordu. Hediye paketinin üzerindeki kurdelenin bir ucundan tutup açtığım esnada Deniz rahatça içini görebilmek için daha yükseğe zıplamaya çalıştı.

Tam o noktada, ayağının kaydığını bize haykırdı. Düşecekti ve ben o düşüşü engellemek için hızlı şekilde müdahale edecek yakınlıkta değildim.

Ona doğru bir adım attığım anda sanki algım kapanmış gibiydi. Yere düşmemeliydi.

Canı acımamalıydı.

Attığım her adım, ona ulaşmaya çabaladığım her saniye sanki benim aksimeydi. "Utku!" diye bağırdım, istemsizce.

Deniz'i tutsam da tutamasam da olayın sonucunda yanımda daha soğukkanlı birine ihtiyacım vardı. Utku'ya ihtiyacım vardı.

Deniz'in kahkahasını duyduğumda gözlerimi sımsıkı yumdum. İyiydi. Eğer iyi olmasaydı şu an kahkaha atmak yerine tüm evi çığlığıyla inletiyor olurdu.

Gözlerimi açtım. Azad, Deniz'i kucağında havaya atıp tutuyordu.

"Az önce düşme tehlikesi geçirmiş birini havaya atıp tutmak doğru mu sence?" diye sordum.

Kollarımı bana gelmesi için Deniz'e doğru açmıştım lakin onun Azad'tan ayrılmaya niyeti yoktu.

"Az önce de tuttum, şimdi de tutarım."

Deniz'i bir kez daha hafifçe havaya doğru yükseltti ve tekrar tuttu.

"Hadi hediyeni açalım prenses." dedi. Deniz, kaşlarını çatıp Azad'a baktığında stresimi ve korkumu bir kenara atıp gülmeye başladım.

HİSSİZ AŞIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin