***
O bir bebekti, bense canavar. Korkuyordum incitmekten, canavarlaşmaktan. Onu sevdiğimi geç anladım. Anladığımda her şey bitmiş olabilirdi ama o beni seçti. Sevmeyi, incinmeyi seçti. Pişman olmuş olabilir. Ya da olacak. Ama onu pişman etmektense, kendimi feda ederim daha iyi. Do Kyungsoo... Sonsuza kadar beni seveceğine söz verir misin? Benim gibi bir pisliği...
***
Partiden ayrıldığımızda Soo'da aynı benim gibi şaşırmıştı. Artık anlamıştım onu sevdiğimi. Sadece onunda beni sevip sevmediğini öğrenmek istiyordum. Neredeyse 6-7 aydır arkadaştık... Luhan'dan sonra ilk defa biri için kalbim hızlanıyordu. Eğer o'da beni seviyorsa, açıklayacaktım. Ama eğer beni sevmiyorsa aşkımı kalbime gömüp çürümesini bekleyecektim. Lütfen Kyungsoo, lütfen sevmiş ol beni.
"Kim Jongin! Sana soruyorum! Duymuyor musun beni?"
Düşüncelere dalmamı sağlayanda, düşüncelerden kurtulmamı sağlayanda Soo oluyordu.
"Bileğimi bırakır mısın? Nereye gidiyoruz?"
"L-lütfen soru sorma. Sus."
Hızlıca bir taksiye bindikten sonra eve gelmiştik. Yolculuk gergin geçmişti. Çünkü Kyungsoo ilk defa gergin ve sinirli halimi görüyordu. Bu arada ben neden mi sinirlendim?
[Flashback]
"Kyungsoo! Neredesin? Ahh!" Soo'yu kaybetmiştim ve bulamıyordum. Koskoca evde bulmayı nasıl bekliyordum ki? Nerede olabilir ki? Ah! Sinirimi nasıl dile getireceğimi bilmiyorum. Ben neden böyle hissediyorum?Kalabalığı yararak Kyungsoo'yu aramaya başlayalı neredeyse on dakika oluyordu. Hayatımda bir daha göremeyeceğim tipleri görmüştüm ama lanet olsun ki Soo hiç bir yerde yoktu.
Biraz daha ilerledikten sonra yukarı kata çıktım. Üst katında alt kattan bir farkı yoktu. 'İnsan kalabalığından nefret ederim.' diye içimden geçirdikten sonra gözüm bir ayrıntıya takıldı.
S-soo ö-ö-püşü-yor. B-enden başkasıyla! Kanın beynime sıçradığını hissettim. Tam yanlarına gidip öpüştüğü kızı bir güzel benzetecektim ki. Kız olduğunu fark ettim. Olduğum yerde biraz bekledikten sonra aşağı indim. Bu kadarı fazlaydı. Soo'yu kaybedectim. Belki de hiç kazanmamıştım ki?
Soo ayaklarını sağlam bir şekilde yere basarken tam gözlerine baktım. Merdivenler yüksek olduğu için onu görebiliyordum. Göz göze geldiğimizde gülümsedi. Bende onu hemen(!) korkutmamak için suratıma sahte bir gülümseme yerleştirdim. Ve yanıma gelmesini bekledim.
Kyungsoo bugün benim olacaksın!
***
Bileğinden sıkıca tutup evin içine doğru fırlattım. Şaşkınlıkla yüzüme bakarken, ay ışığının salona girmesi durumu dramatik bir hale getiriyoru. Gözlerim kızarmıştı neredeyse ağlayacak duruma gelmiştim. Dıştan komik ya da her şeye gülen bir kişi gibi gözüksemde içimde yılların büyüttüğü olgun ama kırılgan olan biri vardı. Ve onu dışarı çıkarmanın tam zamanıydı.
"Kai? B-bir sorun mu var?" Sessizliği bozan tatlı sese psikopatça güldüm. Gülüşüm gittikçe soğuklaşıyor ve bir kahkahaya benziyordu.
"Bir sorun var mı diye sorman saçma değil mi? Tabi ki de bir sorun var!" Sesimi her ne kadar soğuk çıkarmak istesemde sonlara doğru titremişti. Kyungsoo yavaşça bana yaklaştı. Omuzlarımdan tutarak konuşmaya başladı.
"Eğer bir sorun varsa çekinmeden anlatabilirsin." Gülümsemişti. Hah.. Gülümsemiş miydi o?
Ellerini sertçe iterek onun geriye sendelemesine sebep oldum. Ellerimi saçlarıma götürerek sinirli bir biçimde karıştırdım. Kimse benim sinirli halimi görmemişmiydi? Ah, işte mısırlarınızı hazırlayın başlıyoruz!
"SORUNU DUYMAK İSTİYOR MUSUN GERÇEKTEN?" Bağırmam onu korkutmuştu. Ama elimde değildi sevdiğim kişiye benden başkası dokunamaz,sevemez,göremez. Sadece benimdir sevdiğim kişi. Eğer Soo bunu öğrenemediyse şimdi öğretme zamanı.
"NOLUYOR SANA? BİR ANDA DEĞİŞİYORSUN JONGİN! ANLAT Kİ BİLEYİM!" Artık sabırlarımızın son damlalarına gelmiştik. Gözümden bir yaş düşmesine engel olamamıştım. Evet! Bende sinirlendiğinde kendine zarar veren ya da ağlayanlardanım. Küçükken yaşadığım olaylar sonucu böyle oldum.
"Kimdi?"
"Ne kimdi?" Sesimi sakince çıkarmam birazdan kopacak fırtınanın habercisiydi.
"ÖPÜŞTÜĞÜN KIZ LANET OLSUN! KYUNGSOO LANET OLSUN!"
"Ö-öpüştüğüm kız?" Sesi aniden incelmişti. Suçunu kabul ediyordu demekki.
"Evet. Gördüm. Öpüştüğün. Kızı." Her kelimeyi üstüne basa basa söylemiştim. Artık onu sevdiğimi anlaması gerekmez miydi?
"B-ben, özür dilerim. Özür dilerim Jongin." Salondan ayrılarak merdivenlerden yukarı doğru çıkmaya başlamıştı. Bu burada bitmezdi Soo.
Arkasından koşarak bileğinden yakaladım. Aşağı indirip, onu soğuk duvara ittim. Acıyla inlemişti. Ona yaklaşmaya başladığımda donmuştu sanki. Evde hiç ses yoktu ve bu benim dezavantajımdı. Sessizliği sevmezdim. Ama sesede tahammülüm yoktu.
Yüzlerimizin arasında üç parmaklık bir mesafe kaldığında dolgun kalp dudaklarına bakarak konuşmaya başladım.
"Nasıl öptün onu Soo?" Daha da yakınlaşıp dudaklarım dudaklarına değerken konuştum.
"Böyle mi?" Minik bir buse koymuştum dudaklarına. Kalbim özgürlüğünü ilan etmişti. Soo sadece gözlerime bakıyordu.
"Yoksa böyle mi?"
Gözlerimi dudaklarından çekip gözlerine sabitledim. Titriyordu ve bu hoşuma gitmişti.
Dudaklarımı sertçe onun dudaklarına bastırırken gözlerim yavaşca kapanmıştı. Ellerimi soğuk duvardan çekip yüzüne sabitledim. Gözlerimi açtığımda gözleri kapalıydı ve elleri belimdeydi. Sırtını soğuk duvara daha da bastırdığımda inledi. Bu işime yaramıştı. Dilimi ağzına yolladığımda içimde ki sıcak dalgayı hissetmiştim. Gençleşiyordum. Dillerimiz adeta dans ederken zorda olsa kendimi geri çekip nefes nefese;
"Seni seviyorum. Hep seveceğim. Ve bunu anlamadığın için koca bir aptalsın." Yüzüne gülümseme yerleştirdi.
"Seni seviyorum. Hep seveceğim. Ve sende benim avıma düştüğün için koca bir aptalsın." Gözlerim şaşkınca açılmıştı.
"Ne avı?" Kıkırdadı ve devam etti. Yerimizden kıpırdamamıştık. Onun eli hala belimde, benim elimde hala yüzündeydi.
"Öpüştüğüm kız... Bir oyundu. Seni kendime çekmek için yapmıştım." Ellerim daha da sıkılaşırken gülümsedim. Sinirim ilk defa bu kadar erken geçmişti. Soo beni daha ne kadar değiştireceksin?
Yüzünün her tarafına öpücük kondurduktan sonra onu kucağıma alıp yatak odamıza çıkardım.
***
Kendi ilişkisi düzelmişti ama...
Sehun ve Luhan'ın ilişkisine ne olacaktı?
Onlarda birleşebilecek miydi?
***