"Keşke." dedim yine ve yeniden. "Keşke seninle hiç tanışmasaydık." dedim göğsüne bir kez vurarak geriye doğru sendelemesine sebep olurken. "Keşke sana bunca yılımı vermeseydim" ve bir kez daha vurdum göğsüne. Yine geriye doğru düştü adımları. İstese hakim olur kendisine. Ama karışmadı o an. Ben ona ne kadar vurursam vurayım, sadece gözyaşları ile izledi beni. "Keşke bana ihanet etmeseydin!" dedim yine vururken göğüsüne ve dolan gözlerimi artık tutamazken. Gözyaşlarım sanki artık gözlerimde ki hükmüne devam edemeyecekmişçesine aktı gözlerimden. Biz böyle bir son haketmemiştik. Bizim sonumuz böyle olamazdı. "Keşke, keşke, keşke, keşke...." dedim defalarca göğsüne yumruk atarken. Her "Keşke" diyişimde yumruklarım göğüslerini hedef aldı. Sanki vurunca, kırınca, dökünce geçicekmiş gibi bunca acı. En son elleri yer aldı bileklerimde tutmaya çalıştı ama yumruklarım izin vermedi buna. Gözyaşları eşliğinde baş parmağı damarlarımın üzerine gelirken, parmakları sardı bileğimi narince... "Özür dilerim..." dedi. Sadece özür dilerim. "Yemin ederim çok pişmanım. Yemin ederim...". Pişmanım diyince geçer miydi bunca acı? Hiç sanmıyorum. Ben affetsem gözyaşlarım affetmez,izin vermez. Karanlığın arasından diktim kızarık gözlerimi kahvelerine. Karanlığa rağmen göz göze geldik belki de 5 yıldan sonra. Onun gözlerinde pişmanlık varken, benim gözlerimde nefret vardı. "Allah senin belanı versin" dedim sinirle ve bir o kadar sakin bir şekilde. "Versin..." "Allah benim belamı versin..." dedi. En son çektim bileklerimi parmaklarının arasından. Geriye doğru iki adım attım. "Ne yapıyorum ben ya" dedim kendi kendime akan gözyaşlarımı da silerken. İşaret parmağımı doğrulttum ona ve kızaran, sinirli bakan gözlerim ile konuşmaya başladım....