((Hatırlatma : Bir önceki bölümün son cümleleri
Tekrar teşekkür edip uzun bir bekleyişten sonra sonunda yoluma devam edebilecektim. Artık Ertan'da umurumda değildi. Başının çaresine bakabilirdi. Ben sadece yine bir sorun çıkmadan evime gitmek istiyordum.))...
Biraz gittikten sonra soğuk soğuk terlemeye başladım. Ellerim titriyor,
gözlerim kararıyordu. Arabayı yolun kenarına çekip biraz kendime
gelmeyi bekledim. Kan şekerim düşmeye başlamıştı. Eğer şekerli bir şey, küçücük bile olsa herhangi bir şey, yemezsem hızlı şekilde düşmeye devam edecekti.Arabadan dışarı çıkıp nefes almaya çalıştım ama onu da yapamıyor
gibiydim. Arabaya yaslanarak bir süre bekledim. Sonra her şey karardı.Burnuma et ve limon kokuları geliyordu. Açlıktan bir parfüm
kokusunu bile yemek kokusuna benzetebilirdim. Etraf hala karanlıktı.
Gözlerimi açmaya çalışırken zorlanıyordum sanki tonlarca ağırlık vardı üzerlerinde. Karşımda gördüğüm ilk şey: bir çift endişeli ela göz oldu. Bu gözleri bir yerden tanıyor gibiydim."İyi misin?" diye sordu gözlerin sahibi.
Derin bir nefes aldım cevap vermek için ama kelimeler dökülmedi
dudaklarımdan. Sadece başımı evet anlamında aşağı yukarı salladım. Yalan söylemiştim.
Her tarafım sızlıyordu, karnım açtı ama en azından artık üşümüyordum.
Karşımda duran ela gözlü adam, arabamı tamir eden ile aynı kişiydi."Araba sürüşün normal gelmedi bana. Bir terslik olduğunu anladım. Biraz gittikten sonra durdun. Arabada sıkıntı olabileceğini düşündüm, yanına geldim. Çok soluktu yüzün, bilincin yok gibi hareket ediyordun sonra bayıldın ve bende seni buraya yani evimize getirdim. Annem serum bağladı sana. Doktor kendisi. Tansiyonun düşükmüş sanırım birazda aç kalmışsın."
O kadar hızlı konuşuyordu ki söylediklerini anlamakta güçlük
çekiyordum. Zaten birçoğunu da hatırlamıyordum. Sadece teşekkür
edebildim. Serum iyi gelmişti ancak daha tam anlamıyla kendime
gelememiştim. Biraz sonra 40'larında çok güzel, güler yüzlü bir kadın
elinde yemek dolu bir tepsi ile içeri girdi."Uyandın mı? Nasıl hissediyorsun kendini? Sanırım aç." diyerek
gülümsedi.Tam olarak öyleydi kurt gibi açtım. Bende istemsizce gülümsedim.
"Evet, maalesef . Çok teşekkür ederim her şey için."
"Hiç önemli değil. Bu yemekleri yedikten sonra çok daha iyi olacaksın. Ne seversin bilmediğim için et ve sebze ikisinde de koydum. Umarım beğenirsin. Bir isteğin olursa Aras'a söylemen yeterli. Afiyet olsun."
Çok mahcup olmuştum ne gerek vardı şimdi bunlara. Bir ambulans
çağırıp hastaneye götürebilirlerdi. Ne diyeceğimi bilemedim sadece
kafamı öne eğmekle yetindim. Çok iyi insanlardı. Yani fazla iyi. Bunun altında bir şey aramalı mıydım, bilemedim.Ben yemeği ufak lokmalarla yerken Aras da gözünü hiç ayırmadan bana
bakıyordu. Biri bakarken bir şeyler yemekte zorlanırdım, hele de bu kişi
yabancı birisiyse. Bunu fark etmiş olmalı ki ayağa kalkıp camdan dışarıdaki manzarayı izlemeye başladı.Uzun süren sessizliği bozan o oldu.
"Bunu kendine neden yaptın?" Sorusu ile afallamıştım.
Ne demek istediğini anlamamıştım. Bunu fark etmiş olacak ki yanıma gelip gözlerimin içine bakarak sorusunu yineledi.
"Bunu kendine neden yaptın?"
"Neyi? Tam olarak anlamadım."
"Neden saatlerce aç aç bu dağ başında tüm gece soğukta korkuyla bekledin?Eve geldiğimizden beri bunu düşünüyorum. Orada tek başına ölebilirdin. Vücudun buna hazır değildi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARİNA
Mystery / ThrillerAmansız bir hastalığa yakalandığınızda size uzanan her eli çaresizce tutar mısınız? Peki, bu hastalığın tek bir çaresi varsa onun ne olduğunun önemi var mıdır? Marina, çok küçük yaşta annesini kanserden kaybetmiş ve babası ile iletişimi zayıf olan...