((Hatırlatma : Önceki bölümün son cümleleri
Aras beni evime bırakıp kardeşini kursuna yetiştirmek için yoluna devam etti. Onlar köşeyi döndükten sonra hastaneye gitmek için hemen bir otobüse atladım. Şimdi bana yapılanların hesabını sorma zamanıydı.))
...
Danışmaya haber vermeden direk Hulusi amcanın odasına daldım.
Beni gülümseyerek karşıladı. "Bu ne sürpriz. Hoş geldin. Geç otur şöyle. İyi oldu gelmen."
Ondan şuan öyle nefret ediyordum ki umarım sakinliğimi koruyup yaptıklarının hesabını sorabilirdim. Cevap vermek yerine derin derin soluyordum.
"İyi misin?" diye sordu.
"Siz söyleyin nasılım? Zira benden daha iyi biliyorsunuz."
"Anlamadım."
"Benim hastalığımdan bahsediyorum. Neden benden sakladınız?"
Beklemediği bir şey söylemiştim bu yüzden yanlış bir şey söylememek istercesine kısa bir an duraksadı.
"Nereden öğrendin?"
"Bir önemi var mı? Burada asıl soru şu: neden benden gizlediniz ve neden bana aşının içerisinde sadece vitamin olduğu yalanını söylediniz?"
"Sen neyden bahsediyorsun?"
Bu hiçbir şeyden haberim yok tavırları sakinliğimi korumama mani oluyordu. Ne de güzel rol yapıyor. Şeytan diyor ki yüzünün ortasına bir tane patlat. Belki o zaman hıncımı biraz olsun alabilirdim.
"Bana bunu neden yaptın Hulusi amca? Sana ne kadar güvendiğimi biliyordun. Beni hayal kırıklığına uğrattın. Yazıklar olsun."
Oturduğu sandalyeden kalkarak karşımda bulunan tek kişilik koltuğa oturdu.
"Bak kızım, bilmediğin şeyler var, böyle konuşma, pişman olursun sonra."
"Evet, bilmediğim çok şey var, bunun farkındayım ama benim ile ilgili olan her şeyi bilmeye de hakkım var değil mi? Bana yalan söylediniz."
"Hayır, yanılıyorsun. Kim ne anlattı sana bilmi..." sözünü keserek konuşmasına izin vermedim.
"Kimse bir şey anlatmadı ama ben her şeyi biliyorum. Mide kanseri olduğumu, bana yaptığın aşının çok da masum bir şey olmadığını, habersiz beni ve bir çok kişiyi denek olarak kullandığını biliyorum. Bu yaptığın hiç etik değil. Dahası ahlaksızlık. Bunun hesabını vereceksin."
Söylediklerim canını bir hayli sıkmış, adeta burnundan soluyordu. Oturduğu yerden kalkıp odanın içinde dönüp durmaya başladı. Kapıyı kilitleyip yanı başıma kadar geldi. Sesi her zamankinden daha alçak seviyede yüzüme doğru eğilerek tane tane konuşmaya başladı.
"Şimdi beni iyi dinle. Birincisi: aşıyı sana zorla yapmadım, senin rızan vardı, diğerlerinin de olduğu gibi. İçerisinde sana ne dediysem hepsi var. Evet, biraz eksik anlatmış olabilirim ama bu yalan söylediğim anlamına gelmez. Ayrıca sana iyi geldiğini, durumunun biraz daha iyileştiğini söylesem herhalde özür dilersin benden."
Tam araya girecekken işaret parmağını havaya kaldırarak sözünü kesmememi belirtti.
"İkincisi: fark ettiğimde kanserin ileri düzeydeydi sana söylesem değişen bir şey olmayacaktı. Ben yapmam gereken her şeyi yaptım senin için. Bilmen üzülmekten başka bir şey sağlamayacaktı sana. Bu zamana kadar yaşaman bile mucize. Gelelim üçüncüye: şimdi bu konuşulanları duymamış sayacağım, sende kimseye söylemeyeceksin. Yanılgını gençliğine veriyorum ama dediklerimi yapmazsan hoş olmayan durumlar içerisine girebilirsin. Beni anladın mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARİNA
Mistério / SuspenseAmansız bir hastalığa yakalandığınızda size uzanan her eli çaresizce tutar mısınız? Peki, bu hastalığın tek bir çaresi varsa onun ne olduğunun önemi var mıdır? Marina, çok küçük yaşta annesini kanserden kaybetmiş ve babası ile iletişimi zayıf olan...