🕸️10. BÖLÜM 🕸️

73 37 138
                                    

((Hatırlatma : Bir önceki bölümün son cümleleri...

"Mari?" dedi sorgulayıcı bir ses tonuyla. Benden çıt çıkmayınca eliyle boynuna kenetlenmiş olan ellerimi yavaşça çözerek yüzüme baktı. Balon gibi şişmiş bir türlü kanaması durmayan dudağımı fark etti.

"Bu halin ne! Dudadığın kanıyor? Ne oldu?! "))

...

"Kapıda durma. İçeri gir de anlatayım." Dediğimi yapıp içeri girdi. Meraklı gözleri benim üzerimdeydi.

"Otur" dedim sandalyeyi işaret ederek. Bu komutuma da istemsizce karşılık vererek, oturup sabırsızca neler olduğunu anlatmamı bekliyordu.

Yaşadıklarımı teker teker kendimden beklemediğim bir sakinlikte anlattım. Konuşmamın sonuna kadar ayaklarını sallayarak stres içerisinde beni dinledi. Anlatacaklarım bittiğinde yerinden kalkarak masanın üzerindeki kitaplarımı elinin tersiyle devirdi. Burnundan soluyor, eline ne geçse parçalayacak gibi duruyordu. Yumruğunu sıkarak,

"Şimdi gidip o adamı öldürmemem için bana bir neden söyle." Sıktığı dişlerinin arasından adeta tıslarcasına söylemişti bu sözleri. Hemen yanına gidip yüzünü ellerimin arasına alarak bana odaklanmasını sağladım.

"Böyle bir şey yapmayacaksın Aras, bana söz ver. Anlattığım gibi bir şeyler kullanmış ve kendini kaybetmişti. Bilinçli düşünemiyordu."

"Bu onu aklamaz. Hiç kimsenin her ne olursa olsun sana bunu yapmaya hakkı yok. Sen nasıl kabul edebiliyorsun, anlamıyorum." Tekrardan köpürmeye başlamış, yüzünü ellerimin arasından çekip bana arkasını dönmüştü.

"Kabul etmiyorum elbette ancak onun gibi davranırsak ondan bir farkımız kalmaz diyorum."

"Öylelerin anladığı dil budur. Bir kadına el kaldırmak ne demek! Gelsin aynı hareketi bana yapsın...Bugün mezarlıkta onu iyice benzetmeliydim."

"Aras" dedim bitkin ve üzgün bir ses tonuyla. Artık bana ağır gelen vücudumu koltuğa bırakmıştım.

"Yoruldum. Herkese bir şey anlatmaktan. Kendimi ifade edememekten, her defasında birilerini durdurmaktan yoruldum." Kafamı öne eğip derin bir iç çektim.

Biraz sakinleşmiş ve bana odaklanmıştı. Usulca yanıma oturdu. Elimi avcunun içine alarak,

"Özür dilerim. Çok özür dilerim. Seni öyle görünce hakim olamadım kendime. Sen benim bu dünyadaki en değerli varlığımsın. Sana dokunurken bile incitir miyim düşünürken birinin gelip senin canını acıtması..." anlattıklarını yaşıyorcasına kafasını diğer tarafa çevirip tekrar devam etmek için sakinliğini korumaya çalışıyordu.

"Bir şartla onun canını acıtmam: gözümün önünden hiç ayrılmayacaksın. Bir daha sana aynı şeyi yapma ihtimalini dahi göze alamam. Anlaştık mı?"

Ne dese kabul edecek kadar tükenmiştim artık. Ayrıca aynı şeyleri tekrar tekrar yaşayacak gücüm kalmamıştı. Başımla onayladığımı belirttim.

"Bizim eve taşınacaksın. İşten de ayrılacaksın."

O kadar da uzun boylu değildi. Ne vasıfla gidip onlarda kalacaktım. Mümkün değildi bu. Hayır diyeceğimi anlamış ve bu teklifini biraz yumuşatmaya çalışarak,

"Tatil bitene kadar en azından sonrası için bir çaresine bakarız. Annem daha çok ilgilenebilir seninle, bende öyle. Halini görmüyor musun? Gözümün önünde eriyorsun ve ben hiçbir şey yapamıyorum. Bana bunu çok görme ne olur."

"Tatil bitene kadar." dedim. Söylediğimi tekrar edip bana sevinçle sarıldı. Biraz önceki dağları devirecek hoyratlığa sahip olan adam gitmiş, yerine eline yeni bir oyuncak verilmişçesine mutlu olan bir çocuk gelmişti. Valizimi hazırlayıp kısa bir süre için evime veda ettim.

MARİNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin