((Hatırlatma : Bir önceki bölümün son cümleleri...
Gerçekler ile yüzleşmeye öyle yakındım ki Defne Teyze'nin bu zamansız girişi çok canımı sıkmıştı. Biran önce Aras ile yalnız kalmalıydım. Kaybedecek zamanım yoktu artık. Her şey açığa çıkmalıydı.))
...
Sanki odada sadece ben ve Aras varmışcasına tüm dikkatimi onda toplamıştım. Defne Teyze'nin sorduğu soruyu duymayı bırak varlığını dahi unutmuştum. Bu durumu çabuk kavrayan Aras ortalığı toparlamaya çalışıyordu.
"Bir şey yok anne. Bizim sakar bugün yemek yapmaya çalışmış da. Sonuç bu." dedi parmağıyla beni işaret ederek.
"Ahh canım, yemek vardı zaten dün geceden yapıp koymuştum dolaba. Neden kendini yoruyorsun? Dinlenmem lazım senin."
Bu sefer karşımda duran ve benim için gerçekten endişelendiğini düşündüğüm kadına boş bir ifadeyle bakıyordum. Kaşlarını kaldırarak benden bir cevap bekler gibi dikmişti gözlerini üzerime. Daha fazla kayıtsız kalamayarak çok da düşünmeden cevaplayıverdim sorusunu.
"Şey...Canım hamburger çekti. Bende yapmak istedim ama pek beceremedim sanırım." dedim zoraki bir gülümse ile.
"Tatlım pazar günü köfteleri birlikte yapıp buzluğa atmıştık ya. Çıkarıp kızartsaydın hemen."
Değil mi ya? Yapmıştık tabi ama benim aklımda kalır mıydı bu? Milyonlarca yemeğin içinden nasıl bunu seçmeyi becermiştim. Gereksiz yere konu uzamıştı. Benim Aras ile yalnız kalmam gerekiyordu. Aksi halde merakıma daha fazla direnemeyip Aras'ı zorla odaya götürecektim.
"Unutmuşum. Haklısınız. Yarın yaparım artık."
"Aras, hadi anneciğim masayı hazırla bende yemekleri ısıtıp getireyim."
Aras annesinin bu emrine büyük bir sadakatle itaat ediyordu. Ona kaş göz yapmama rağmen beni görmezden geliyordu. Nihayet salonda yalnız kaldığımızda koluna yapıştım.
"Ne yapıyorsun sen?! Yemek mi yiyeceğiz bir de? Yürü odaya bana her şeyi anlatacaksın hemde hemen." bunları fısıldayarak fakat bastıra bastıra söylemiştim.
"Her zamanki gibi yemeğimizi yiyip çayımızı içtikten sonra odamıza çıkarız. Ne de olsa anlatacağım, kaçmıyorum ya."
Onun bu rahatlığı beni çileden çıkarmaya yetiyordu. Şuan ne yemek ne de başka bir şey yiyip içecek halim yoktu ama mecburen bu rutinimizi gerçekleştirmek zorundaydık. İşkence gibi gelen iki saatin sonunda daha fazla dayanamayarak odaya çıkmak için izin istedim. Aras da itiraz etmeden peşimden geldi. Odaya geçtiğimizde Aras gözlerini akvaryuma dikmiş, çaresizce duruyordu.
"Durup öylece balıklarımı seyredeceğiz yoksa bana aşağıda neler döndüğünü anlatacak mısın? O şey de neydi, bundan başlayabilirsin mesela."
Bakışları akvaryumdaki balıklardan farksız değildi. Neyse ki kısa bir an sonra gerçekleri eteğinden dökmeye başlamıştı.
"Aşağıda gördüğün kişi, benim babam. "
" Nee?! " Gözbebeklerim büyüyerek bir topaç gibi dönmeye başladı. Aynı zamanda bende odada dönüp duruyordum. Yerimde sabit duramayacak kadar çok heyecanlı ve sabırsızdım.
"Peki o... Yaşıyor mu?" kısa bir es verdikten sonra cesaretimi toplayıp o can alıcı soruyu sormayı başarmıştım lakin vereceği cevaba hazır hissetmiyordum kendimi. Gözlerimi kapatıp bu ölüm sessizliğini bozmasını bekliyordum.
"Evet."
Gözümün önüne o adamın bakışları geldi. İfadesiz, donuk ama kesinlikle canlı. Anlamalıydım ama bu nasıl olur, aklım almıyordu bir türlü. Gözlerimi açtığımda Aras karşımda yoktu. Odanın içerisini taramaya başladım. Gitmiş miydi? Arkamı dönüp odadan çıkacakken aniden onu kapının yanında karşımda görünce korkudan altıma kaçırmak üzereydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARİNA
Mystery / ThrillerAmansız bir hastalığa yakalandığınızda size uzanan her eli çaresizce tutar mısınız? Peki, bu hastalığın tek bir çaresi varsa onun ne olduğunun önemi var mıdır? Marina, çok küçük yaşta annesini kanserden kaybetmiş ve babası ile iletişimi zayıf olan...