((Önceki bölümün son cümleleri...
Ne olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Umarım bebeğim iyidir ve her şey yolundadır. Ona bir şey olursa ben de yaşayamam. Beni hayata bağlayan sebebim, her şeyim. Nolur sana bir şey olmasın.))
"Bebeğin gelişimi çok hızlı. Bu nasıl olur?" diye kendi kendine konuşmaya başladı. Keşke ne dediğini anlayabilseydim. Belli ki doktorun da anlamadığı şeyler vardı. Neden sonra benim de orada olduğumu fark edip nihayet bir açıklama yapma gereği duydu.
"Ailenizde herhangi bir genetik rahatsızlık var mı? Gelişimi zamanına göre ilerlemiyor. Bunun nedenini ancak yapacağımız testler sonucu anlayabiliriz."
"Iıı, bildiğim kadarıyla yok. Kötü bir şey mi var? Bebeğim iyi mi?"
"Durumu iyi görünüyor ancak ilerleyen zamanlarda bir sorun olur mu bilemiyorum. Önce ne olduğunu anlamamız gerek."
"Tamam ne gerekiyorsa yapalım o halde."
Kan testi için beni diğer odaya gönderdi. Hemşire kanı aldıktan sonra burada artık işim bitmişti. Doktordan sonuçları bana mail atmasını istemiştim. Biraz durumu garipsese de mecburen kabul etti. Bir hafta sonra kontrol için tekrar çağırdı. Artık dışarı çıkmam imkansız gibi bir şeydi ama bir yolunu bulmalıydım. Şuan bunu düşünmek için çok erkendi.
Her kan alındıktan sonra halsizlesir, gözlerim kararırdı. Yine öyle olmuştu. Soğuk soğuk terlemeye başladım. Sanki birazdan olduğum yere yığılıp kalacakmışım gibi hissediyordum. Alnımdan damlayan terlerin gözüme girmesini engellemek için cebimden peçete çıkarmaya uğraşırken elime bir kağıt parçası değdi. Aylar öncesi yaptığım alışverişin fişi olabilirdi. Genelde onları buruşturup cebime atar, orada da unuturdum. Fakat bu bir fiş değil, telefon numarasıydı. Daha işe ilk başladığımda lazım olur diye Burak'ın kendi numarasını yazıp elime tutuşturduğu kağıttı bu. Varlığını bile unutmuştum. O esnada hemşire yanıma gelmiş bana bir şeyler söylüyordu.
"Hanımefendi beni duyuyor musunuz? İyi misiniz?"
"Şey başım, başım dönüyor."
"Bir dakika bekleyin geliyorum hemen."
Biraz sonra elinde bir meyve suyu ile yanımda belirmişti. Benden onu içmemi istiyordu. Söylediklerinin bir çoğunu anlamıyor ama içgüdüsel olarak tahmin edebiliyordum. Meyve suyunu bitirene kadar yanımda durdu. Yavaş yavaş kendime geliyordum.
"Şimdi daha iyi misiniz?"
"Evet iyiyim. Teşekkür ederim."
"Tek mi geldiniz? Yalnız gitmeseniz iyi olur aslında."
"Tek geldim."
"Anladım. Birini aramamızı ister misiniz? Ya da görevlimiz sizi evinize kadar bırakabilir."
Bu nazik tekliflerini geri çevirecekken son anda aklıma bir şey gelmişti. Hiç uğraşmadan ayağıma kadar gelen bu fırsatı kaçırmak aptallık olurdu.
"Aslında birine telefon etsem iyi olur. Benim telefonun şarjı bitmişti. Sizinkini kullanmamda bir sakınca var mı?"
"Yok tabiki. Buyurun." diyerek cebinden çıkardığı telefonu bana uzattı. Düşünceli hemşiremiz yine beni şaşırtan naif bir hareket yaparak rahat konuşmam için yanımdan ayrıldı. Bu devirde böyle insan kalmış mıydı? Kişisel alanımı ihlal eden kişinin gözünün içine baktığın hatta uyardığın halde sırf merakından anlamamazlığa vuran insanlarla doluydu çevrem. Elimde yazılı duran telefon numarasını tuşlayıp aradım. Üçüncü çalmada telefon açıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARİNA
Misterio / SuspensoAmansız bir hastalığa yakalandığınızda size uzanan her eli çaresizce tutar mısınız? Peki, bu hastalığın tek bir çaresi varsa onun ne olduğunun önemi var mıdır? Marina, çok küçük yaşta annesini kanserden kaybetmiş ve babası ile iletişimi zayıf olan...