((Önceki bölümün son cümleleri...
Bilmediğim çok şey vardı. Suçlunun cezasını çekeceğini de hesaba katarsak bu konuda Aras'ı tebrik bile etmeliydim ama elbette bunu yapmadım.))
Yine eve geç kalmıştım. İşimin bu kadar uzayacağını hesap edememiştim. Üstelik ineceğim yeri şaşırmış bir durak erken inmiştim. Aras bu sefer çok kızacaktı. Tek istediğim sağ salim eve varabilmekti. Beynime hücum eden anılar beni korkutuyordu. Bunların sadece birer düşünce olduğunu kendime hatırlatarak hızlı adımlarla eve doğru yürürken arkamdan gelen gölgeyi fark etmem ile adımlarımı daha da hızlandırdım. Göz yanılgısı mıydı yoksa orada gerçekten biri mi vardı emin olamadım. Sanki arkamı dönüp baksam zaman kaybedecek ve beni hemen yakalanmasına mahal verecektim. Kısa bir an yürüdükten sonra artık emindim. Gölgenin sahibi tam arkamdaydı. Benden ne kadar uzaktaydı kestiremiyordum fakat nefesini ensemde hissediyordum.
Ayaklarım birbirine dolanıyordu, koşmayı yeni öğrenmiş bir çocuk misali toydum. Arkamdan bir elin saçımı kavraması ile dönerek olduğum yere kapaklandım. Üzerime bir panter gibi atlamış, beni etkisiz bırakmıştı. Daha ne olduğunu anlayamadan ağzıma tüm gücüyle bastırıp bağırmamı önlemeye çalışırken kocaman eli burnumu da kapatıyordu. Nefes alamıyordum. Bir yandan ağlarken bir yandan Tanrı'ya bana yardım etmesi için yalvarıyordum. Yapacak hiçbir şeyim yoktu ona teslim olmuştum. Tam o anda ne olduğunu anlayamadan adamın üzerimden kalkıp yan tarafa devrildiğini gördüm. Yerimde doğrulup yüzüne doğru eğildiğimde suratının kanlar içinde kaldığını fark ettim. Ne olmuştu? Ölmüş müydü acaba? Ama nasıl olurdu bu? Bizden başka kimse yoktu. Bir an evvel oradan uzaklaşmam gerektiğini düşündüm. Arkama bile bakmadan koşmaya başladığım sırada birisi beni ayağımdan çekti. Yüzüstü yere düştüm. Biraz önce kanlar içinde gördüğüm o adam şimdi karşımdaydı."Benden kaçabileceğini mi sanıyorsun? " diyerek o pis kahkahası kazındı hafızama. Elindeki bıçağı tereddütsüz boğazıma dayadı. Beni öldürmemesi için ona yalvarıyordum. Gözlerinde nefret ve öldürme arzusu vardı. Böyle olmamalıydı. Böyle bitemezdi. Boğazıma bastırarak bir hamlede bitirdi işini. Kan, basınçlı hortumdan fışkıran su gibi dağıldı etrafa.
"Hayır! Lütfen !Lütfen öldürme beni!"
Kan ter içinde uyanmıştım. Kim bilir kaçıncı gördüğüm kabustu bu. Sözleşmiş gibi her gece aynı saatte uykumun en güzel yerinde uğruyordu. Atlatamıyor, unutamıyordum yaşadıklarımı. Gördüğüm kabuslar unutturmamak için yemin etmiş gibiydiler. Kendimi oldukça yorgun ve bitkin hissediyordum.
O olaydan sonra Aras yanımdan ayrılamıyordu. Birlikte uyuyorduk eskisi gibi ama ona yaklaşmıyordum. Birara dudaklarımı öpmeye başladığında bundan fazlasını istediğini anladım. Ortada hiçbir şey yokken ağlamaya başladım. O günden sonra saçımı okşayıp alnımı öpmekten başka hiçbir şekilde yakın bir temasta bulunmadı.
Her ne kadar her şey daha kötüye gitse de hala güzel bir şey vardı hayatımda. Hatta ömrümdeki en güzel şey karnımdaki bebekti. Bana yaşamak için güç ve umut veriyordu. Onun varlığı benim var olma sebebimmiş gibi hissediyordum.
Öğlen yemeğinden sonra evde yalnızca Aras ve ben kalmıştık. Kafamda daha yerlerine oturmayan taşlar vardı. Onlar orada durdukça beni rahatsız ediyordu. Daha fazla beklemenin anlamı yoktu.
"Aras, hadi laboratuara inelim."
"Olmaz. Buna hazır değilsin henüz. " dedi hiç tereddüt etmeden.
"Hemen olmaz deme. Çok düşündüm. Kendimi hazır hissediyorum. İlk günkü tepkilerim ve stresim olmayacak. Buna emin olabilirsin. Hadi, lütfen." annesinden esktra çikolata isteyen küçük bir çocuk edasıyla adeta yalvarıyordum. Sonradan bu tavrımın çok abartı olduğunu fark edip normal halime döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARİNA
Misterio / SuspensoAmansız bir hastalığa yakalandığınızda size uzanan her eli çaresizce tutar mısınız? Peki, bu hastalığın tek bir çaresi varsa onun ne olduğunun önemi var mıdır? Marina, çok küçük yaşta annesini kanserden kaybetmiş ve babası ile iletişimi zayıf olan...