Yorgunluk

26 7 0
                                    

     Merhaba.  Ne söyleyeceğimi, nasıl bir sıfata sığınıp seni selamlayacağımı bilmiyorum bugün.  Ne konuşmaya, ne yaşamaya ne de savaşmaya mecalim kalmamış gibi.  Son aynaya baktığımdan, kendime şahit olduğumdan bu yana kaç asır geçti hatırlamıyorum, şu an kimim inan onu bile bilmiyorum.  Garip gelecek eminim ancak ne zaman doğdum, nasıl büyüdüm ve kime dönüştüm diye sorabilecek hâldeyim üstelik.


     Yolculuktan yolculuğa sürükleniyorum nereye varacağım meçhul, tıpkı rüzgarın kontrol ettiği bilinçsiz kara bir bulut gibi.  Kağıda yazan ben değil gibiyim, sanki ağlıyor ellerim.  Etrafımda savrulan ve anlamsız gelen cümlelerin anaforundan olsa gerek başımın dönüşü ve yorgunum artık, zor yakalayabiliyorum bir kaçını.  Ayrıca zihnimde çok büyüttüğümü fark ettim çoğu düşüncemi; ben ben olmayınca bir anlam ifade etmiyor hiç biri.  Bu yüzden belki kaldırıp fırlatıyorum duvarlara yakaladıklarımı, parçalansın diye her  biri.  Gitgide bela oluyor bana bildiklerim, özellikle de bundan dolayı; hissettiklerim.  Tahammülsüzlüğüm tırmanıyor sürekli etrafımda beliren tekerrür deryasından.  Umuduna dair kırıntılar ile adım atabiliyorum sadece şu sıralar, nedenini bilsem de muhtemelen kendime bile itiraf edemediğim bir yorgunluktan.  Her neyse bu;  bugün paylaşmaya bile yeltenemiyorum elimden akan gözyaşı tadında kelimelerden sebep.  Bir parça daha hayatımı feda edeceğim gibi duruyor sana dair bir anı için, bilmiyorsun ya karaborsa yaşıyorum seni yalnızlığımdan.  Sana da ulaşmıyor sürüklendiğim yolculuğum onca zamandır ki bitap bir avare gibi hayatta kalmaya çalışıyorum kaybolduğum bu sensizlikle süslü sessiz şehrin arka sokaklarında.  Gün ağarmıyor artık ardına gecelerimin farkına vardığımdan beri anlamının.  Uzun süren savaşların ardından almış olduğum yaralarımla dost, sarılıp uyumuşuz hiçliğin ortasında şu sıra, zaten bir adıma daha nasıl dayanacağım ki şu yorgunlukla?


     Bir de ikilemim var rakı sofrası misali anılar ile bezenmiş zihnimde.  Vazgeçmemem gerekiyorken çıkışı olmayan bir yok oluş labirentine atıldığım maceramdan, yok olmaya yüz tutmak üzereyim yaşadığım fırtınalardan sebep karaya vurmuş gönül gemisi misali batıp, yitip giden sonsuzlukta.  İş bu ya sık sık kararsız kalıyorum bu aralar bu konuda;  acaba hangi tarafı seçmeliyim iki yanı da kaos dolu madalyonda?  Yorgunluğumu anlatmak tahmin ettiğimden daha zor geliyor, neredeyse pişman olacağım yakaladığım cümleleri parçaladığıma inan.  Emrine amade olduğum hislerimin bir bir elimden alınması da eksiltiyor zamanın yönüne doğru attığım adımları.  Sanki hiçliğin hükmettiği bir arafta öylece durmuş bekliyor gibiyim matemimin meltemi minik buseler kondururken yanaklarıma.  Ne bir şeyi ne de bir kimseyi göremeyecek kadar perdeli gözlerim, ikinci yarıyı bekleyen hüzünlü boş bir tiyatro sahnesi gibi.  Lâkin yine de deniyorum ışıl ışıl gökyüzümün düşüyle, hayalini kurduğum huzura kavuşmak, yaralarımı saracak şefkat dolu ellerine ulaşmak umuduyla.  Kemerimde de kalan son silahım sabır sanırım, belki de onunla bu  hayat yolunda ulaşacağım sana, nasıl vazgeçebilirim ki bu düşünce mıh çakmışken aklıma?


     Ne olursa, neye mâl olursa olsun atmalıyım adımlarımı tekrar ki buna şüphen yoktur eminim.  Nelere meydan okudum şu içimdeki savaş alanında tahmin edebilirsin.  Bakma sadece sana sığınıp dizlerine sarılmak şu an yaptığım.


     İzninle gökyüzüm;  şimdilik dinlenmeliyim biraz umut dolu sıcacık güneşinin altında.  Biliyorsun, çok yoruldum çıktığım bu yolculukta...

Hiç Kimseye MektuplarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin