Selamlar ruhumun fikir pınarı, zihnimin kilitli kapısı. Sınırlarımın bir adım sonrası. Yine düşünüyordum yine geleceğimi, yoğun bir sisin ardından seçebildiğim objeler gibi. Orta çağımdaki kılıçlarıma rastladım zihnimin derinlerinde gezerken bugün. İlk günkü gibi fikirlerimle biledim, üzerinde kalan komplo kalıntılarını temizledim, zamanım vardı; seni düşünürken harcadım birazını. Soyut gerçeklerle talim yaptım biraz da. Gerçekten formdan düşmüşüm. Yoruldum ancak iyi gelmedi de değil hani. Biraz daha gezdim sonra zihnimin labirentlerinde. Sonbaharımda dökülen gönül yapraklarımı topladım, en kırmızı gülüm olan seni suladım umudumla. Aşk bahçemizi düzenledim işte, sevdiğin orkidelerden ektim bir kaç tane, abartıyı pek sevmediğinden olsa gerek. Biraz biraz dağıttım işte geleceğimde hüküm süren sis perdesini, ne istediğimden biraz daha emin oldum.
Sonra sen geldin aklıma yine, sanki çıkıyormuşsun gibi. Tozlanmışım biraz, temizledim kafamı, geldim sana yine. Satırlarımı sıralıyorum olduğun zirveye merdiven niyetine. Ulaşması zor tabi ama ne bende satırlar biter, ne sendeki o gülümseme. Beni bilirsin, yoluna ne gözyaşı ne de gül yaprakları dökerim. Her kaldırım taşına kalpler çizerim tebeşirle, kelimelerimle süslerim aralarını. İmkânım varken hazır, kaliteli deliririm aşkınla. Neden olmasın ki? Saklamam da hislerimi şu saatten sonra, gerekirse yağmur olur yağarım, istersen ateş olur yakarım sigaranın ucunu. Çok kafa tuttum sonsuzluğa senin için bilmezsin sen ama iste yeter, gezegenleri hizaya dizer, diz çöktürürüm önünde. Kulaklarımda çınlıyor "Gaza geldin yine!" deyişin o bulutsuz gökyüzü gibi mavi gülüşünle.
Ah o gülüşün... Issız, mavi, engin okyanuslarda kaybolmuşken yol gösteren bir deniz feneri misali karanlığın içinde. Soğuk zindanlarda parlayan bir kibrit alevi, narin ama yangınlara gebe. Mecnun'un Leyla'sını bile kıskandırırdı ki; Ferhat'ın Şirin'i ne yapsın? Lokman'ın şifasından, simyacının iksirinden, İbn-i Sina'nın ab-ı hayatından daha tesirli bir derman gibi, yaralanmaya koşturur beni bir bükümü dudaklarının. Hatırlıyorum, unutmak ne mümkün güzelliğini? Durduk yere geliyorsun aklıma her saniye farklı bir hâlinle, hele o gülüşün... Ah o gülüşün.
Selamlar, aklıma geldin ya yine, hoş geldin. Sen geldin ya, ben de kağıt kalem başına, sana geldim yine. Hoş geldim. Aklıma geldi yine gözlerin, fark ettim de; uzun zamandır yakından göremedim gözlerini, en derin acılarımdan biri. Olsun, sen olunca hasreti de güzel gözlerinin. Sevinciyle, hüznüyle, acısıyla, tatlısıyla yanmak da güzel gözlerindeki o mavi ateşte. Pişmek de var ya nasipte, pişerim seve seve aşkının ateşiyle. Pişerim ki; sırım aşk damlatmasın omuzlarında. Damlatmasın ki; sevda dağının zirvesinde aşkımla sulayasın sevda çiçeğini.
Ne güzel hayallerim var yeni hayatımda, sana dair. Sonsuzluğun kapılarına varmak amacım senin yanında. Aralamak gönül kapını, erişmek sonsuz cennetime. Pişmek var ya nasipte, bu da vardır elbet. Selam etmek en özeli o ay yüzüne. Hele bir de gözlerindeki nura karışan gülümsemenden bir tutamına selam etmek, küçük bir selam. Ah cennet, neye benzeyebilirsin ki başka?
Olanda da, olmayanda da elbet vardır hayır. Beklemek de güzel yolunda. Sonu çıkacaksa sana, beklemek de koymaz inan, bir ömür beklerim o gülüşünün yolunda. Beklerim inan, küçük bir selam varsa yolun sonunda...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hiç Kimseye Mektuplar
RomanceHiç gönderilmemek üzere mektup yazdığınız oldu mu? Hiç ulaşmasını istemediğiniz o içinizdeki karanlığı kağıtlara hapsetmek istediğiniz? Hiç susmaktan yorulduğunuz oldu mu? Benim oldu. Uzunca bir zaman dört duvara bakarak, özgürlüğümden bir nebze ols...