Bugün soğuk ama güneşli yine buralarda hava. Tanıdık bir his çöktü üzerime. Pişmanlık ya da yalnızlık değil, biliyorum bunları tahmin ettiğini ve hak ettiğimi. Bazı gerçeklerden korkmak, sır olarak içindeki karanlıkta gözden uzak, kilit altında tutmak gibi bir his. Sana bunları anlattığımı düşünüyorum da; "Gizeminin açığa çıkmasından korkuyorsun." dediğin çınlıyor kulaklarımda. Her ne kadar doğru olsa da onaylamaz, farklı kelimelerle aynı şeyi söylerdim hep. Çok güzel güler, yine de bozmazdın anın büyüsünü. Sanırım sır saklayamamamın nedenlerinden biriydi bu senden. Bundan ötürü bir yolunu bulmak zorunda kalmıştım, itiraf etmeliyim. Şimdi söyleyeceğimden sonra bulmak için tüm hafızanı altüst edeceğini de biliyorum. İstemeden düşünmeye başladığını da biliyorum üstelik.
Biliyorsun; her insanın sırları olması gerektiğini düşünüyorum, karşısında her kim olursa olsun. Özür dilerim şimdiden ancak günlerden temizlik. İtiraf etmek istiyorum artık, çünkü sırlar yeniden yaratacağım hayatta geçmişimden gelen ve taşımak istediğim yükler değiller. Lakin önce senden nasıl sır sakladığımı söylemeliyim sanırım. Dile getirmek istemediğim o tek soruyu sorar ve hiç cevap alamazdın, hatırlar mısın? Ne yapar, ne eder konu oraya gelmeden bir şekilde başarırdım cümlelerimizi malum istikâmete giden raylardan çıkarmayı. Tamam, çoğunlukla tren kazasının hasarı meydana gelirdi ikimizde de ancak bu tek çaremdi sana söylemek istemediğim o cevabı vermemek için. Şimdi tekrar düşünüyorum da, ikimiz de o cevabın ortaya çıkmasını istemiyorduk muthemelen.
Güveniyordun bana bu konuda eminim. Her zaman kilitli bir kasa olduğumu söylerdin, hatırladın mı? İşte 'o' cevabın kasası da olmak bana düşmüştü tabi başrolü taşıdığımdan olsa gerek. Bunca yıl, ne kadar hasar, ne kadar darbe alırsam alayım kendimi siper ettim tek çizik almasın diye. Şu işe bak; eminim sen de bu sırrın bir mektuptaki satır aralarından üzerine atlamasını beklemiyordun.
Neden yaptığımı düşündüm önce, uzunca bir zaman. Çok zamanım oldu tahmin edersin ki. Hatırlar mısın seninle ilk yollarımızı ayırdığımız geceyi? Ben çok iyi hatırlıyorum. Sanki dün gece gibi hemde. Etrafımda bir ev dolusu serseri ile yer yatağında uzanıyordum. Yer yatağı dediğime bakma, karton üzerine serilmiş iki battaniyeden fazlası değildi. Üşümüyordum ama merak etme, henüz sonbahara girmemişti takvimdeki yapraklar. Elimdeki telefona, gönderdiğin aşk dolu ve çilek kokulu mesajlara bakıyor, içinde olduğum rezaalet duruma rağmen sayende gülümsemeyi başarabiliyordum. Neden sonra aklıma geldi ya; senin gibi birini nasıl içinde olduğum pisliğe çekebilirdim ki? Hala geçmişime baktığımda bu konuda bencillik yapamıyorum, inan kıyamıyorum. O gün sana, haklı sebeplerle de olsa "Benden daha iyisine layıksın, sana bunu yapamam." dediğimden beri sanırım evren bile beni cezalandırıyor. "Belki de..." diye düşündüm en sonunda.
Evet, belki de ben kendimi cezalandırıyordum. Belki seni üzmemek, belki de bana acımanı istemediğim için. Güçsüz bir müttefikten ise güçlü bir düşman yeğdir, bilirsin. Hem benden nefret etmen, beni kendinden uzak tutman da, kendimi cezalandırmama yardımcı oluyordu üstelik. O malum sorunun cevabı da bu işte. Sanırım evren bile affetti beni, özgür bıraktı bağlandığım zincirlerden, hayatımın sonuna kadar var olmasını istediğim muhteşem bir melek bahşetti bana üstelik. Ben hâlâ kendimi affetmedim ama. Neden affetmeliyim ki zaten, onca yaptığımdan sonra?
Soru neydi? Hah, evet. Şu meşhur soru. Yıllardır sorulan lakin kendisine bir cevap bulamayan. Çoğu kavganın yapıtaşı. Soğuk ama bir o kadar kor gibi. Puslu ancak bir o kadar da güneşli...
Sahi... Neden evlenmiştim ki ben?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hiç Kimseye Mektuplar
RomanceHiç gönderilmemek üzere mektup yazdığınız oldu mu? Hiç ulaşmasını istemediğiniz o içinizdeki karanlığı kağıtlara hapsetmek istediğiniz? Hiç susmaktan yorulduğunuz oldu mu? Benim oldu. Uzunca bir zaman dört duvara bakarak, özgürlüğümden bir nebze ols...