9.sınıfın son haftasıydı...
Bir kutlama yapılacak seneye tekrar okul başlayıp bir araya gelinceye kadar herkesle veda edilecekti. O zamanlar Mert ve Pınar aynı mahalle de yaşıyor aynı ilkokul dan mezun olmuş hatta aynı lise de okuyorlardı.
Ayrılmaz ikiliydiler her yere birlikte gitmeyi birlikte gülmeyi, ağlamayı ,kızmayı seviyorlardı.Kutlamadan bir hafta önce ailelerinden izin almış partinin en güzeli ve en yakışıklısı olmak için alışveriş yapmaya mağazaya gitmek için sözleşmişlerdi. Mert'in seçimleri tahmin etmesi kolay sade ve belliydi.
Pınar içinse bu konu tamamen bir sürpriz olurdu. Öyle ki kız arkadaşlarıyla muhabbeti açıldığı zaman bile ne giyeceğini nasıl geleceğini söylememişti. Şık ve gösterişli de olabilir, spor ve cool da kesin olan tek şey partinin en güzel kızı olacağıydı.Saat sabahın 09:00'uydu Mert üstüne siyah bir tişört ve siyah bir kot pantolon giymiş aynanın karşısında kendini süzüyordu. Yaşıtlarına göre boyu oldukça uzun, kumral tenli, gökyüzü gibi mavi cam gözleri, ideal kilosu olan bir delikanlıydı. Okulun basketbol takımındaydı. Okuluna bir sene içinde birçok maç kazandırmış, birincilik, birincilik olmasa bile ikincilik yada üçüncülükle okulunun ismini duyurmayı başarmıştı. Oldukça sportif pratik zekalı ve belli idealleri olan bir gençti. Bu kadar harika olunca da kızların gözdesi olması kaçınılmazdı. Ama onun aklında tek bir isim, kalbinin zikrettiği tek bir kişi vardı. Partide ona kalbini açmayı sevgisini haykırmayı planlıyordu. Bu düşünceleriyle saçını tarıyordu. Hafif dalgalı ve az biraz uzun saçlarını elleriyle taradı. Aynaya bakarken hala aklında parti de yapacağı güzel jest vardı. Acaba kabul eder miydi? Acaba o da Mert'i sever miydi? Mert'in sevgisinin yarısı kadar sevse bile yeterdi. Bu düşüncelerini bir kenara bırakıp hazırlanmaya odaklandı.
Pınar'la 10:00 da buluşmak için sözleşmişlerdi.
Merdivenlerden aşağıya indi annesi Melek hanım kahvaltı masasını hazırlamış ve küçük bir not bırakmıştı.
"Oğluşum kahvaltını yapmadan çıkma! Akşam mesaiye kalabilirim. Birşey olursa ara, seni seviyorum."Masadaki kahvaltılıklardan kendisine soğuk sandiviç hazılamış, buzdolabına yönelip portakal suyu şişesini almış, bir bardağa doldurmuş, şişeyi tekrar buzdolabına yerine bırakmıştı.
Masaya oturup hızlı bir şekilde kahvaltısını yaptı. Daha sonra hızla kahvaltılıkları buzdolabına yerlerine bıraktı. Lavaboya gidip elini yıkadı. Kapının önünde duran sırt çantasını eline aldı. Cüzdanına baktı yeterince parası vardı. Sehpanın üzerinde ki not dikkatini çekmiş, ona doğru yönelmişti. Bir miktar para ve "evlat geç kalma yine iş seyahatine gidiyorum. Okul partisinde mutlaka yanında olacağım." bu notta babası Çelebi beye aitti. Parayı cüzdanına aldı ve dışarı çıktı. Evin en çok sevdiği manzarası kapıyı hemen açınca karşısıydı. Pınar'ın yaşadığı ev...
Hızlı adımlarla karşıdaki eve ilerledi.
Kapının ziline bastı. Kapıyı Pınar'ın kardeşi Derin açtı " merhaba Mert abi nasılsın? " Mert ona gülümsedi "iyiyim çitlembiğim sen nasılsın?bakalım.""Bende iyiyim annemle birlikte parka gideceğiz onu bekliyorum. Geçsene içeriye ablam daha hazırlanmadı"
Mert içeriye geçtiği sırada Pınar'ın annesi Meliha hanım hazırlanmış, Derin'e ayakkabısını giymesini söylüyordu. Bir an işlerden başını çevirip Mert'e yöneldi "Mert'ciğim hoş geldin Pınar'ın yanına geç istersen."Gülümseyerek "Tamam Meliha teyze size iyi eğlenceler Derin'le" dedi.
Ve Pınar'ın odasına doğru ilerledi. Bu merdivenler, kapılar, duvarlar hepsi çocukluk anılarıyla doluydu. Pınar ve Mert'in anılarıyla...Pınar'ın odası en köşede babası hakan bey'in çalışma odasından sonraki odaydı.
Odanın kapısı önünde durdu, nazikçe iki kez vurdu. "Müsait misin? Gelebilir miyim?"
Pınar sesin sahibini tanımış, kapıyı girmesi için aralamıştı. Kıvırcık Saçları karmakarışık ve kabarıktı. Mert kendine hakim olamadı ve gülmeye başladı. Bir taraftan da eliyle ağzını kapamaya gülmemeye çalışıyordu. Ciddi bir ses tonuyla "neden geciktiğiniz anlaşıldı pınar hanım"
Bu imalı cümle ve kahkahalar Pınar'ın pekte hoşuna gitmemişti. Kaşlarını çatarak gülmeye son vermesi için gözleriyle işaret etti. Mert gülmeyi bırakıp Pınar'ın elinden tarağını aldı ona önünde durması için işaret etti. Yavaş ve nazik bir biçimde saçlarını taramaya başladı. Parmakları saçlarının arasında olabildiğince nazik ve dikkatli hareket ediyor, adeta her bir saç teline tapıyorlardı. Birkaç dakika sonunda o karışık saçlardan eser kalmamıştı. Saçını tepesinde sıkı bir at kuyruğu yapıp bıraktı.
Pınar'ın gözleri ile gözleri buluştu bir ara utanmış, yanakları kızarmıştı. "Imm hadi sanırım hazırsın aşağıya inelim zaten geciktik"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERÌODOS
RomanceÖz yurduna garip düşen, yüreğinin kamburuyla bir yaprak misali savrulan bir kızın hikayesi... Aile içinde ki uyumsuzluklar ve bitmek bilmeyen çatışmalar. Benliğinden uzaklaşma korkusu çeken bir kızın sevdası ile savaşı arasında verdiği büyük mücadel...