Çelebi bey

92 83 0
                                    

Hızlı adımlarla kasvet dolu şu evden kaçarken yüzünde gülücükler açıyordu. Bunun iki sebebi vardı biri Mert.
Diğeri ise anne ve babasının boşanma ihtimali, Derin üzülecekti evet ama "keşke boşansalar" diye içinden geçirmeden de edemedi. Bir tarafı bunu istediği için kendisini ayıplar, bencillikle suçlarken. Diğer tarafı 'fenamı olur şu vicdan azabından kurutuluruz' belki de demekten kendini geri çekmiyordu...

Bahçe kapısının gıcırtısını duymasıyla birlikte elini istemsizce kulağına götürdü. Kulak tırmalayan, hatta beynine bir tür işkence çektiren, aşırı rahatsız edici bir sesti. Birkaç saniye içinde bu rahatsız edici sesten kendini sıyırdı, ardından kapının önündeki dört basamaklı küçük merdiven de beklerken, Mert'e seslendi "Mert gelebilir miyim?" sesini duyan olmadı.

Zile bastı, Melek hanım onu görüp tebessüm ederken "kızım sanki yabancı bir yer hadi geç içeriye" Melek hanım mutfağa doğru geçerken "sen geç otur ben geliyorum birazdan" dedi. Pınar ayakkabılarını çıkarıp, içeri geçti.

'Salonda ki koltuğa oturup onları beklemeye başladım. Biraz heyecanlıydım ve bu heyecanı dindirmek için, etrafa bir göz gezdirdim. İlgimi çeken, odak noktam olan herhangi bir nesne heyecanımı unutmam için yardımcı olabilirdi. Salon oldukça geniş ve bir o kadar da ferahtı. Yaz mevsimi olduğu için tüm pençeler açıktı, ki hala o güzel hanımellerini kokusunu duyuyordum. Köşeler de rengârenk saksıların içinde ki harika kokuları olan büyüklü küçüklü çiçekler vardı. Onlar Mert ve Çelebi amcadan sonra Melek teyzenin en değerlileriydi. Televizyon ünitesinin hemen sağ tarafındaki küçük kitaplığa yöneldim. Her hafta kitapların yanına yenileri eklenir bazen beğendiklerimi ödünç alırım. Melek teyze tam anlamıyla bir kitap delisidir, evin her boş alanı küçük yada büyük fark etmeksizin, kitaplık yapılmış durumda;

Buna rağmen ne kadar az kitabı olduğundan yakınır her zaman. Onun işlerden ailesinden vakit bulup kendisine iyi gelen işlerle de uğraşması beni gerçek manada büyülüyor.

Annem hayatını tamamen ailesi ve mesleği üzerine kurmuş bir kadın, ona da saygı duyuyorum, ama Melek teyzeye saygının yanında büyük bir hayranlıkta besliyorum.

Harika bir insan, yoğun hayatından birkez bile şikayet ettiğini görmedim.

Kalkıp kitaplığa doğru ilerledim. Yine harika kitaplar almış, hepsini incelemeye başladım. Adeta onların büyüsüne kapılmış gibiydim. Bir anda ayak uçlarımda bulut yada pamuk gibi birşeyin varlığını hissettim anlık bir refleksle geri çekildim parmak uçlarıma baktım. Şımarık somonu görünce yüzünde sahte kızgın bir ifadeyle ona baktım.
"Ah şapşal kedi korkuttun beni"
dikkatlice onu kaldırıp kucağıma aldım. Neredeyse her gün birlikte olduğumuzdan bana çok alışık. Genelde evlerine gelen yabancıları pek sevmez bu yaramaz aslan. Ama oda Mert ve ailesi gibi beni yabancı yerine koymadı bu zamana kadar. Onu sevmek onunla ilgilenmek dünyanın en mutsuz insanını bile bir anda mutlu eder. Şeytan tüyü müdür nedir bilmem, herkese kendini sevdiriyor. Öyle ki babam bile onu kucağına alıp sevmekten aşırı zevk duyuyor. Sanırım bir bana o merhametli yüzü gözükmüyor. İçimdeki babasını seven ona aşık olan küçük kız bir ömür yetim kalacak...'

Kitaplıkta ki yeni kitapları incelerken, bir yandan da somonu sevip parmaklarıyla tüylerini taramaya devam etti.

Az sonra Melek hanım mutfaktan bir kahve kupasıyla çıktı. Gözleriyle Pınar'ı süzdü. Adeta kitapların içinde kaybolup gitmişti.
Gülümseyerek ona doğru ilerledi. Pınar'ın kucağında duran somon baktı. Eliyle onun başını okşarken, bir taraftan da Pınar'ı izledi.

"İlgini çeken bir kitap oldu mu?"

"Şimdilik inceleme taraftarıyım"

"Beğendiğin olursa çekinmeden ve sormadan alabilirsin benim küçük kitap kurdum. Al bakalım bunu senin için getirdim. Beyler geç kalacak gibi" kahveyi uzattı.

"Teşekkür ederim zahmet etmişsin Melek teyzeciğim"

Melek hanım tebessüm ederek kapıya doğru yöneldi. Ayakkabılarını giyerken
"İşe gitmem gerekiyor canım birazdan Çelebi amcan ve Mert burada olurlar. Mutfaktan canın birşey çekerse çekinmeden alabilirsin. Görüşürüz güzel kızım."

Pınar bu kadına,asaletine, duruşuna, güzelliğine, tarzına bayılıyordu...

Ona her baktığında ileride onun gibi güçlü bir kadın olmak istiyordu.

"Görüşürüz Melek teyze size iyi çalışmalar"

'Melek teyze yaklaşık dört yıldır bir şirkette tercümanlık yapıyor, Çelebi amca kendi iş yerinde birçok kez ona iş teklif etse de o kendi yolundan gitmeyi tercih etti. Çoğu erkek bunun gurur meselesi yapıp dayatarken istediğini yaptırmaya çalışır. Yani Çelebi amca dışındaki çoğu erkek, evet oda birçok kez ikna etmeye çalıştı. Ama hiçbir zaman onu zorunlu kılmadı. Aralarındaki uyum herkes tarafından farkedilecek güçte, saygı, sevgi, dostluk hepsi onların çekirdek ailesinde var bizimkilerin aksine...

Anne ve babamın benim önümde birçok kez tartıştığına hatta kavga ettiğine şahit oldum. Ama ilk kez Derin'in gözü önünde tartıştılar. Acaba ne için tartışmışlardı?

O değil de bunlar nerede kaldı? Ağaç oldum burda. Suratımı astım baya canım sıkıldı. Oflayarak koltuğa oturdum. Kısa bir süre sonra merdivenlerden sesler gelmeye başladı. Seslere doğru başımı çevirdim. Mert baya bir yakışıklı olmuş, beyaz bir t-shirt siyah kot pantolon ve siyah bir ceketle diziden çıkmış gibi bir hali vardı. Bana döndüğü an gözlerimi o mavi gözleri etkisi altına almıştı.

Zorda olsa gözlerimi hemen başımı başka yöne çevirdim. Bir anda yine onun mavilerini karşımda gördüm parmaklarının arasından saçlarını geçiriken serseri gibi gülüp bana yaklaştı. Uyuz çocuk bazen beni deli ediyor!
"Nasıl olmuşum" der gibi bana baktı. Gülerek omzuna hafifçe vurdum.'

"Vay çok cool olmuşsun"

"Sende çok güzelsin her zaman ki gibi"

Mert'in İltifatına Pınar sadece gözleriyle teşekkür etmekle yetindi. Çelebi bey ikisine gurur duyan gözlerle bakarken,
"hadi bakalım şirkette bir günüm nasıl geçiyormuş öğrenme zamanı"

İkiside onaylayarak, Çelebi beyi takip etti. Arabaya doğru ilerlediler, Çelebi bey şoför koltuğuna geçerken, Mert ve Pınar arka koltuğa geçti. Biraz uzun süren yolun ardından, şirket kapısının tam önünde durdular. Kocaman bir gökdelen, neredeyse heryeri camlardan oluşan, adeta camdan yapılma bir saray gibiydi.

'Derin bir nefes aldım. Benim burada ne işim var? Ne diye işin bu kısmını düşünmeden hareket ettim ki? Ah cidden bazen kendime hakim olamıyorum. Ben küçük bir kız çocuğuyum yukarıdaki insanlarsa yıllardır burada çalışan işinin erbabı kişiler, şimdi yanlarına gidip bir fikir sunup kendimi rezil edeceğime o kadar eminim ki, ah salak Pınar ne diye büyüklerin işine burnunu sokuyorsun? 15 yaşında kızsın sen ne işin olur burada? Çelebi amcanın övgüleri büyülemişti ve şuan şirketin kapısının önündeyken mi aklına geldi bunları sorgulamak? Ah Pınar ah sen akıllanmazsın!

Kalbim deli gibi atıyor. Ya ben ne yapacağım ne!

Düşüncelerimin için de debelenirken, elimin üstünde sıcak birşeyin varlığını hissettim. Gözlerim elimi bulduğu an onun ellerini gördüm. Ona baktım sanki onun diyeceği bir söze herhangi bir söze ihtiyacım varmış, sesini duysam cesaret bulacakmışım gibi bir his yayıldı tüm vücuduma.

Hadi, hadi söyle lütfen...'

"Heyecan yapma sadece öylesine bir gün eğlenmemize bakalım."

"Cidden öylesine bir gün mü? Ya kendimi rezil edersem?"

O sırada konuşmaya Çelebi bey dahil oldu.
"Rezil olmak falan yok sadece küçük bir deneyim olacak o kadar."

Pınar'a bu sözler iyi gelmişti. Derin bir nefes alıp kapıya doğru emin adımlarla yürüdü. Sonuçta en fazla ne olabilirdi ki?
Değil mi?...

PERÌODOSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin