feel it in my bones

213 35 23
                                    

Merhabaa! Kurguya başlayalı 8 ay olmuş ve bunu farkedince müthiş şaşırdım..Bu yüzden biraz hızlandırıyorum ve gelen okurlara hoş geldiniz diyorum hemencecik! Şarkıyla okumanızı tavsiye ederim.Umarım beğenirsiniz, iyi okumalar! PS; Tahminlerinizi yorumlarda belirtmeyi unutmayınnn.

"Şşştt.."

Sessiz olmam için işaret parmağını dudaklarıma bastırdığında gülüşümü engellemek adına dişlerimi alt dudağıma geçirdim. "Sessiz ol!"diye uyarılarına devam edip dudaklarımdan kaçmasına engel olamadığım kıkırtılarımı susturmaya çalışırken kendisi de gülüyordu. Karanlık dolabın içerisinde bana doğru bir adım daha attığında boştaki elimi, yanında sallanmakta olan eline uzatıp parmaklarımızı kenetledim.

Neden saklandığımıza dair hiç bir fikrim olmasa da bu çocukça kaçamağı sevmiştim ve sırf bu yüzden ona uyum sağlayacaktım. Babası ikimizi Calum'ın odasında gördüğünde kızacak yapıda bir insan değildi ki, yani en son değildi ama değişmemiş olmasını umuyordum.

Birleşen ellerimizden destek alarak mümkünmüş gibi bana daha da yaklaştığında ve aramızdaki mesafeyi bir nefesten az bir uzaklığa indirgediğinde dolabın kapaklarının arasından süzülen gün ışığıyla aydınlanan yüzüne baktım. Babasının olduğunu tahmin ettiğimiz adımlar odada gezinip bir şeyler aramaya devam ederken ve biz nefeslerimizi neredeyse tutmuş şekilde o adımları takip ederken, birkaç ay öncesine kadar onunla yeniden bu kadar yakın olma ihtimalini aklımdan artık çıkarıp ne kadar uzaklara atmış olduğumu düşünmeden edemedim.

Onu izlerken yüzüme yayılan tebessüm yüzünden gülümseyerek başını eğdi ve dudaklarıma kısa ama başımı döndüren bir öpücük bıraktı. Odadaki adım seslerinin önce yavaşladığını sonra uzaklaştığını farkedince beklentiyle iki yana kıvrılmış dudaklarına uzanıp onun yaptığı gibi bir öpücük kondurarak geri çekildim.

Son zamanlarda her fırsatta böylesine çocuksu ve heyecan dolu anlara sığınıyor oluşumuzdan veya bu anları yaşamakla ilgili meşguliyetim yüzünden sormayı araştırmayı ertelediğim tehlikeler ve soru işaretleri yüzünden şikayetçi değildim. Hem de hiç değildim. Yine de gece artık alışmaya ve daha az garipsemeye başladığım ailemin olduğu evimde, yalnız yatağımda uyumadan önce bir sonraki sabaha hangi yılda uyanacağımın garantisi olmadığını düşünürken farkediyordum ki karşımdaki Calum, tanıdığım haliyle burada değildi.

Bu Calum'ın tanıdığım Calum'dan farklı huylara sahip olması ve bazen bambaşka davranması, beni tanıyor olabileceğiyle ilgili sözleri ve davranışlarıyla tamamen çelişiyor ve bazen bunu düşünmekten uyuyamadığım gecelere sebep oluyor olsa da; nihayetinde şimdilik buradaydım işte.  Yine onun evinde, bu kez beni çocukluğumdan beri tanımıyor olan babasından kaçarak ve saklanarak -ki bu da bir ilkti- bir gardıropta saklanıyor ve hayatta başka hiçbir sıkıntısı olmayan 17 yaşındaki tüm ergenlerin yapacağı gibi birbirimizi öpüp duruyorduk.

Tüm düşündüğüm bu, tüm gördüğüm o; tüm işittiğim tuttuğumuz kesik nefeslerimiz, kısa öpücüklerimiz ve babasının uzaklaşan adım sesleri ve hala neredeyse kulaklarımda atıyor olduğuna inanamadığım ve yüksek basınç yüzünden beni öldüreceğini düşündüren nabzımdı.

"Bence artık çıkabiliriz."

Fısıltıyla söylediği şey yüzünden düşüncelerimden sıyrılıp onun yaptığı gibi kulak kesildim ve herhangi bir ses duyamayınca onu başımla onayladım. Tam o anda, en olmadık zamanlarda ve şuanda bulunduğum yerdeki kadar tozun aynı anda bulunduğu yerlerde nefes aldığımda yaptığım gibi bir hapşırığın olanca kuvvetiyle burnuma kadar geldiğini hissettim ve onu tutamadım.

İki koşul da sağlanıyordu, suçun bende olduğunu söyleyemezdik.

Burnumdaki kaşıntı, peşinde büyük bir gürültüyü de getirdiğinde Calum, ellerini ağzıma kapatmak için fazla geç kaldığını anlamıştı. Adım seslerinin sahibi hapşırığımı duyduğunda ve büyük gardırobun kapakları açıldığında Calum'a gülmemek için kendimi ne kadar tuttuğumu yüzüme kim baksa anlayabileceği bir bakış attım ve onun yüzünde de aynı ifadeyi görünce gülmeye başladım.

morning glory/ cthHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin