Selaam! Bölümlerde gitgide kafanızın karışmaya başladığını ve sorunların her yönden yağdığını biliyorum ve farkındayım ancak yükselen tansiyonun kırılma noktasının yaklaştığını bildirmekten de gurur duyarım:") Geri sayım vermiyorum, beklemede olun diye eheheh İyi okumalaarr!
Soyunma odasının kapısını ayağımla ittirerek açtığımda toplamı 100 IQ etmeyen en az 20 surat bana çevrildi. Homurdanmaları ve itirazları önemsemeden ter ve parfüm kokusunun bir bulut gibi havada gezinmeye devam ettiği odada, yarı çıplak bedenleri aşarak tanıdık bir yüz bulana kadar ilerledim.
Turuncu saçlar görüş açıma girdiğinde elimi en yakın dolabın demir kapağına yasladım ve yarısı ne yaptığımı bilmediğimde ilgili homurdanan yarısıysa onları yarı çıplak görmemden dolayı rahatsız olmak yerine mutlu olmuş olan futbol takımını önemsemeden bakışlarımı yüzüne diktim. "Ashton nerede?"
Noel partisinde birlikte zorbalık gösterisi yaptıkları sarışın çocuk da hemen yanında bittiğinde ismini bilmediğim iki çocuğa bakarak kaşlarımı kaldırdım. "Bir soru sordum?"
"Sikik arkadaşını bulmak için buraya mı gelmen gerekiyordu? Ne tür bir kaçıksın sen?"
Elimi arkamdaki dolaba bir kez daha vururken yumruk halindeki parmaklarımın acımasını önemsemedim. "Bu tür bir kaçığım!"dedim, "Nerede dedim!"
Sarışın çocuk, turuncu saçlı olanı ittirip çıplak göğsünü ancak görebileceğim kadar dibime sokulduğunda başımı kaldırdım. Ağzını defalarca kez aralayıp, Calum'un yani dolayısıyla takım arkadaşlarının sevgilisi olduğum için söylediklerini yuttuğunu belli edecek şekilde defalarca kez kapattıktan sonra arkasını döndü ve ilerledi.
"Iris?"
Ashton'ın sesini arkamda duyunca derin bir nefes almaya çalıştım ama bu kadar testesteron boğukluğu yaşanan bir yerde ciğerlerime dolduracak bir oksijen bulmak son derece zordu.
Neden bu kadar öfkeli olduğuma ve o an yüzümü Ashton'a dönerken, yüzüne bir yumruk atmamak adına çabaladığıma gelirsek.. Bu sabah, her sabah olduğu gibi Calum'la beraber okula yürümek için onu beklediğim yarım saatin ardından Calum gelmemişti. Ben de neden dün akşamdan beri ortadan kaybolduğunu öğrenmek için okulun aksi yönde istikamette ilerleyip evlerine gitmiştim. Yüreğim yeniden gitmiş olabileceğine dair en büyük korkularla kavrulup da neredeyse ağzımda atarken David kapıyı aralayıp, Calum'un dün gece futbol antremanına kalmak zorunda kaldığını ve bu sabaha çok hasta uyandığını söylemişti. Sınavım olduğu için orada kalamayıp okula dönmüştüm ve yetişmeye çalıştığım sınavım için koşuştururken sanki her şey tıkırında işleyen kurulu bir saatmiş gibi işlerken Cody yanıma gelmiş, günlerdir benimle konuşmaya çalıştığını söylemişti.
Bunu biliyordum ancak söylemeye çalıştığı şeyin duyduklarım olduğunu aklımın ucundan geçiremezdim. Cody, dün akşam antremana bırakılan Calum'un bana haber getirmesi için Ashton'a tembihlediğini ve iletmesi gereken şeylerin yanına yüzlerce özür eklediğini söylemişti. Bu, bardağı taşıran son damlaydı.
Cody'nin neden bunu yaptığıyla ilgilenmemiştim, yalnızca onun neden futbol takımının antremanında olduğunu sorabilmiştim ve bana sanki uzaylı görmüş gibi bakarak, "Ben okul gazetesinin fotoğrafçısıyım, unuttun mu?" diye sormuştu.
Kollarımı göğsümde birleştirirken ardımdan koştuğunu ve bana yetişerek kapıdan girdiğini farketmediğim Michael'ı görebilmiştim. Kırmızı saçlarını terinin parladığı alnından ittirirken bir Ashton'a bir bana baktı. Cody'yle olanları ona anlatma fırsatım olmamıştı, sınava bile girmeden soluğu sınava girmeme lüksü olan ayrıcalıklı altın futbol takımının yanında almıştım. Haliyle, Michael da benim öfkemi nereye yönlendireceğimi kestiremediğinden peşimden gelip, sınava girmemiş olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
morning glory/ cth
Fanfiction"uyanmak için zamana ihtiyacın var. bunu yapabileceğini biliyorsun, öyleyse yapabilirsin de. hikayen ne, sabah parıltısı?"