İyi ki yazmayacağım dedim gerçekten, yarınlar yokmuşçasına bölüm yayınlıyorum şaka gibi. Her neyse, iyi okumalar sizi seviyorum!
"Fiona'yı terkettim."
Duyduğum şey yüzünden kaşlarım çatılırken yüzündeki tepkimi ölçmeye çalıştığı bariz olan ifadeye baktım. "Yani?"dedim, "Neden?"
Bakışlarını üzerimden çekip oturduğu bankın yan tarafına rastgele bırakmış olduğu kot ceketini karıştırdı ve sigara paketini çıkarırken "Eh.."dedi, "Birbirimizden çok haz ettiğimiz söylenemezdi."
"Uyumlu gözüküyordunuz."
Bir sigara çıkarıp dolgun dudaklarının arasına koyarken "Öyle mi?"diye sordu. Bakışlarımı dudaklarından çekmeye çalışırken "Ne öyle mi?"dedim. Siyah mat zipposuyla sigarasının ucunu tutuşturduktan sonra derin bir nefes çekti ve bunu yaparken yanakları içe göçtü. Bu görüntüyü izlemeyi her zaman sevmiştim.
"Sen öyle mi görüyordun?" dedi, sigarasını dudaklarından ince uzun parmaklarının arasına devrederken.
Bu da ne demekti şimdi?
Omuzlarımı silkerken "Benim nasıl gördüğümün önemi var mıydı?"diye sordum. Bakışları bir an için cevabı verse de bununla yetinmeyip "Evet,"dedi, "Vardı. Var."
Kalbimin göğüs kafesimde özgürlüğüne kavuşmaya çalışan bir kuş gibi çırpınmaya başladığını farkedince duraksayıp boş bahçeye bakındım. Bakışlarımı ondan kaçırdığımı anlayınca derin bir nefes vererek arkasına yaslandı.
"Doğrusunu istersen.."dedi. Evet isterdim. "Fiona'yı sevmedim. Fiona da beni sevmedi."
Eteğimin pilelerinde gezinen ellerimi öfkeyle havada savurdum. "O zaman neden birlikteydiniz ki? İnsanlar sevdikleriyle sevgili olurlar, Calum."
"Her zaman değil."
Çok doğal bir şeyden bahsediyormuş gibi kaşlarını kaldırdığında yüzümü buruşturdum. Tabii ki böyle diyecekti. Calum'dan ne bekliyordum ki, sevgiyi ve severek başlayan birliktelikleri tanımlamasını ve savunmasını mı?
"Ama yalan da diyemem."dedi, kendi içimdeki konuşmalarıma hıhlayarak verdiğim cevabı farkedince. "Ondan sevdiğim biriyle birlikte olmak için ayrıldım ve o da bunu anlayışla karşıladı."
Tanrım, işte başlıyorduk.
"Bunu anlaman için biriyle birlikte olmana gerek yoktu Calum." dedim, bakışlarımı onun hala yaptıklarının doğallığını savunan yüzüyle buluştururken. Sigarasından son dumanı çekip bankta söndürürken "Aslına bakarsan vardı,"dedi, "Hislerimin karşılıklı olduğundan emin olmam için."
"Olabildin mi bari?" dediğimde, cevabı ikimizin de biliyor olduğunu adeta haykıran bir bakış attı yüzüme ve cevabı hiç dillendirmemeyi tercih etti.
Ne hissedeceğimi bile bilemiyordum. Bir başkasından bahsediyor olma ihtimali vardı, tüm bunları yakın arkadaşı olarak gördüğü için bana anlatıyor olabilirdi. Calum Hood alıştığım hayatımda ve ait olduğum dönemde en son olarak Grace'e aşık olmuştu; bu yüzden şuan bunu yaşamayı hiç garip karşılamazdım.
Bahsettiği kişi bensem de ne yapacağımı bilemiyordum. Michael'ın söylediklerini de hesaba kattığımızda bahsedilen kişi ben olabilirdim ama buna cesaret edebileceğimden emin değildim. Bu Calum bazen tanıdığım Calum'ın birebir kendisi bazen sokaktan geçen bir yabancı kadar da uzaktı. Bununla ve eski Calum'ın hayaletiyle baş etmek tahmin ettiğimden de zor olabilirdi.
"Akşamki partiye benimle gelir misin?"
Tek nefeste söylediği şey yüzünden düşüncelerimden sıyrılıp ona döndüm ve bu ani duygu durum değişimlerine yeniden adapte olmanın ne kadar zor olduğunu farkettim. Bu bir çıkma teklifi miydi? "Partiden.."dedim, "Haberim yoktu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
morning glory/ cth
Fanfiction"uyanmak için zamana ihtiyacın var. bunu yapabileceğini biliyorsun, öyleyse yapabilirsin de. hikayen ne, sabah parıltısı?"