Selamm! Öncelikle hala burada olmanız ve okuyor olmanız benim için çok kıymetli; çok çok teşekkür ederim bunun için. Sayımız azalsa da önemli olan nicelik değil nitelik diyereek yazmaya devam edeceğim, her şeyden önce kendim için ancak yorumlarınızı görmek beni mutlu ederdi, doğrusu. Yorumlarınıza göre şekillenen olaylar ve düzeltmeler olabiliyor kurguda, diğer yandan iletişimimizi diri tutmayı da oldukça gözetiyorum. Bu yüzden oy, okunma önemli olmasa da lütfen değerli yorumlarınızı benden esirgemeyin, sizi seviyorum, iyi okumalar!
"O kadını hiçbir zaman sevmedim, HİÇ BİR ZAMAN."
Michael abartılı ifadelerini ellerini kocaman açıp havada savurarak destekleyince gözlerimi devirdim. "Bence tatlı biri, tarihi iyi anlatacak gibi gözüküyor."
"Evet.." Ashton tarih öğretmenimiz hakkındaki görüşlerimi ağzındaki pipeti çıkarmadan onaylayınca ona döndüm. Bacaklarını, oturduğumuz bankta biraz daha yayılarak bacaklarımın üstüne atarken gülümsedi, "Tarihi anlatırken kendi yaşadıklarını anlatmış olacak çünkü."
Yaptığı saygısızlık yüzünden üstümdeki bacağını iterken Grace'in attığı kahkahaya dair onu da ayıplayan bir bakış attım. Tamam, tarih öğretmenimiz oldukça yaşlı olabilirdi ama..
"Tanrı aşkına, kadın milattan önce 322'de doğmuş, Iris!"
Michael yeşil gözlerini kocaman açarak onlara destek çıkınca kendimi tutamayıp ben de güldüm. Bunun hiç etik olmadığını anlatmaya uğraşamayacaktım. Keyifliydim çünkü okulun ilk günüydü, arkadaşlarımla beraber büyük okulumuzun bahçesindeki bir bankta oturmuş sohbet ediyorduk ve hayat güzeldi.
Neden olmasındı ki?
Evet, buna da birkaç cevabım vardı. Ashton'ın bacaklarımın üstüne atmakta inat ettiği bacakları dışında, tabii.
Örneğin, Calum'la henüz konuşamamıştım. Annesinin yasını atlatmış gibi gözükse de oldukça üzgün olduğunu biliyordum ve bu süreç boyunca gidip de "Hey, seninle gelecekten gelmiş olma ihtimalimizle ilgili konuşabilir miyiz?" diyememiştim elbette. Bu sürekli aklımın bir köşesinde durup beni yiyip bitiren bir sorun olsa da, bu süreçte kazandığımız yakınlığı kaybetmekten de çekiniyordum. Bekleyebilirdi. Yani, en azından öyle umuyordum.
Bir de geri döndüğüm zaman -ki bunun ne zaman nasıl gerçekleşeceğini bilmemek beni belirsizlik temelli anksiyete krizlerine sürüklüyordu- bu harika arkadaşlarımı orada bulamama, bulsam da Grace'te olduğu gibi bambaşka insanlar olduklarını görme ihtimalim beni çok korkutuyordu. Bu hayatıma, 2020'deki hayatımdan daha aşinaydım ve burada kesinlikle daha mutluydum.
"Hey.."
Arkadan boynuma sarılan kollarla birlikte düşüncelerimden sıyrılıp Calum'ın olduğunu farkettiğim yanık tenli kollara sarıldım. "Hey" diye yanıtladığımda kollarını benden çözüp karşımıza, Michael'ın yanına oturdu. Uzun bacaklarını nasıl başardığını anlayamasam da hızla banka sığdırırken herkesle selamlaşıyordu, ben de onu izliyordum. Bana sarıldığı her an etrafımı saran parfümü, şimdi her yerdeydi.
Yorgundu, üzgündü ve buna rağmen o okul üniformasının içinde nefes kesici gözüküyordu. Dağınık siyah bukleleri alnına düşmüştü. Düşüncelerimden sıyrılmak adına "İlk günün nasıldı bakalım?" diye sorup ilgisini üstüme çektim. Üstündeki gömleğin düşen kollarını kıvırarak yeniden kısaltırken alt dudağını sarkıttı. "Bilmiyorum ki.."dedi, "Çok kendimde değilim."
Herkesin bir anda sessizleştiğini ve bakışlarını birbirinden kaçırdığını farkettiğimde durumu kurtarmak için "Calum"dedim, "Sence tarih öğretmenimiz Bayan Peterson milattan önce kaç yılında doğmuştur?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
morning glory/ cth
Fanfiction"uyanmak için zamana ihtiyacın var. bunu yapabileceğini biliyorsun, öyleyse yapabilirsin de. hikayen ne, sabah parıltısı?"