Kaos departmanından fazlaca ve yüklü halde gelen bölümlerden sonra bu bölümün sizi mutlu edeceğini düşünüyorum. Uzun zamandır beklediğimiz an çok çok yakın, ayak seslerini takip edin! :") İyi okumalar, umarım seversiniz!
PS: Multi'deki şarkıyla okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Ayrıca bu bölüm, biriciğim için. Bu bölümü uzun zamandır beklediğini bildiğim gibi, bu kurguya çok değer ve emek verdiğini de biliyorum. Seni çok seviyorum, umarım hayalindeki gibi olmuştur.
Odamın arka bahçeye bakan camından gelen sesle irkilip saatlerdir yatmakta olduğum yatağımdan savaşın en çetin olduğu cephedeki bir siperde uyuyakalmış ve duyduğu silah sesiyle uyanmış bir asker gibi hızla doğrulmadan önce, 2020 yılında yeni çıktığını anımsadığım ama henüz ezberleme fırsatı bulamadan o yıla dair her şeyle beraber kaybettiğim bir şarkıyı hatırlamakla uğraşıyordum.
Şarkının sözlerini anımsayabilmek için tüm gücümü harcamış, hatta bunun için odamın bir köşesinde duran ve 1995 yılında henüz hiç dokunmamış olduğumu gördüğüm gitarımın akordlarını bile ayarlamıştım. Ellerim gitarın paslı tellerinde bir süre gezinmiş, hatırlamama hiç yardımcı olmayan birkaç tınıyla şarkının zihnimden daha da uzaklaşmasını sağlamışlardı.
Bu dört duvarın içerisinde o kadar yapacak bir şeyim yoktu ki, 1995 ve 1996 arasındaki o ince çizgide geçen 10 saniyelik geri sayım bile beni heyecanlandırmaya yetmişti. Ailemin yanına inip oda hapsi cezamın bir süre unutulduğu anları, cezaevinden izinli olarak çıkıp da güneşle karşılaşan bir mahkum gözüyle seyretmiş ve odama geri dönerken istikametinin odam değil evin sokağımıza açılan kapısı olması gerektiği konusunda direnen adımlarımı sürüye sürüye çıkmıştım merdivenleri.
Ve işte buradaydım. Artık 1995'te değil, 1996 yılındaydık. Ait olduğum yüzyıla bir sene daha yaklaşırken, gerçekte yaşadığım ve bana ait olan hayatın hangisi olduğunu unutmaya başlamıştım. Hafızamdan silinen şarkılar, eskisi kadar kırmadığım potlar ve üzerine düşmekten bile aciz kaldığım için artık uğraşmadığım tarihi yanlışlar ile; 1996 yılındaydım. Ev hapsim sürüyordu, belirsizliklerim, geçmişimden -geleceğimden de denebilirdi- sürükleyerek getirdiğim pişmanlıklarım ve yeniden kurmayı denediğim ilişkilerimde karşımdakinin kim olduğunu bile bilmediğim bilinmezliklerle 1995 yılında delirmediysem, 1996 yılında da delirmezdim herhalde.
Ben bu düşüncelerin ağırlığıyla bir külçe gibi devrildiğim ve kalkamadığım yatağımda 1996'nın ilk saatlerini harcarken, gitarım da benim gibi yatağıma düşmüş ve benimle birlikte tavanı izliyordu. Şarkıyı hatırlamak adına son kez hafızamdaki kelimelerin yerlerini değiştirdiğim sırada, o sesi duydum.
Odamın camından geldiğini anladığım ses yüzünden kurmalı bir oyuncak gibi yatağımdan fırladım ve bir an için çığlık atmak veya aileme seslenmek ihtimalini düşünemedim bile. Bu sesin tanıdıklığı yüzünden duraklarken, bakışlarımı karanlık odamda gezdirdim.
Cama çarpan küçük bir taş.
Ben yerimden hareket edemeden ses tekrarlanınca yatağımdan kalktım ve arka bahçemize bakan cama doğru küçük adımlarla ilerledim.
Calum, evimizin bahçesinde ve camımın altında durduğu gecelerde bunu yapardı. Ben buradayım, demek içindi. Beni gör ve beni al.
1995 yılında uyandığım sabah farkettiğim ilk değişikliklerden biri olan boncuklu perdemi araladığımda ve bakışlarımı bahçemizin çimlerinin üzerine indirdiğimde, yanılmadığımı anladım. Araladığım perdenin rengi, modasının ait olduğu yıl veya bahçemizin çimlerinin düzenlemesini yapan bahçıvanın kim olduğu farketmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
morning glory/ cth
Fanfiction"uyanmak için zamana ihtiyacın var. bunu yapabileceğini biliyorsun, öyleyse yapabilirsin de. hikayen ne, sabah parıltısı?"