him and I

189 34 93
                                    

Merhaba! Bölüm gelmeyecek dedim ama 14 şubat özel bölümü paylaşayım dedim, tekrardan alışık olduğumuz zamana dönüyoruz; iyi okumalar, sizi seviyorum! Sevgililer günü zımbırtınız kutlu olsun!

PS: Iris'ten devam ediyoruz. Ayrıca bu bölüm, bölüm görür görmez koşa koşa gelen bebeğim için. İyi ki varsın!

İnsan aşık olunca kendini ya çok genç ya da çok yaşlı hisseder, derler.

Bense nereden olduğunu hatırlayamadığım şekilde zihnime yerleşmiş olan bu alıntının ve yaygın düşüncenin aksine kendimi aynı anda hem çok genç hem çok yaşlı hissediyordum. Kelimenin tam anlamıyla birkaç yüzyıl boyunca yaşamış ve aşkın tanıdık hissiyle sarmalanarak durulmuş kadar yaşlı; on dokuzumun ilk aylarında, ilk aşkın heyecanıyla durmadan çırpınan bir yüreğin telaşıyla dünyaya yeni gelmiş kadar gençtim.

Ciğerlerim, defalarca kez nefessiz kalmışlığın yorgunluğunu ve onun kokusu hapsedebilmenin gençliğini taşıyorlardı; ellerimse ona tutunmaya çalıştığım anların bitkinliğinin aksine hayata tutunmak için ilk hareketlerini sergileyen bir bebek gibilerdi.

Hangisinin daha ağırlıkta olduğunu ve kendimi nasıl hissetmem gerektiğini düşünmeyi bırakmış, mucizelerin sürüklediği ve daima birbirine ittiği iki insandan biri olarak ve defalarca kez kavuşmuş olduğum halde her zaman hasret kaldığım diğer insanım karşımda, sanki yeni bir mucizenin parıltılarını bana sunmak ister gibi otururken tek düşünebildiğim oydu.

Yalnızca o.

Hangi yılda olduğunun önemi olmaksızın, kaç yaşında hangi koşullarda ve kimlerle arkadaş olduğumuz önemli olmaksızın; sadece oydu.

Sigarasından derin bir nefes daha aldığında yanakları içe göçtü ve gözlerini sisin ve sigara dumanının ardından beni görebilmek adına mümkünmüş gibi daha çok kıstı. "Ne düşünüyorsun?"diye sordu, sigarasını tutmadığı elinin parmakları boynumda gezinirken.

"Ne kadar yaşlı olduğumuzu."diye cevapladım, gizleme gereği duymadan. "Ve ne kadar genç."

"Ve ne kadar aşık."diye tamamladı, boynumdaki parmakları enseme kayarak yüzlerimizi yakınlaştırırken. Aralık dolgun dudaklarından süzülen sigara dumanı, benden uzaklaşarak havaya karıştı ve dudaklarını benimkilere bastırdı.

Nefesimi kesecek kadar yoğun bir sigara tadını ağzımın içinde hissederken, onu öperken bundan bile rahatsız olmadığımı farkettim. Dudakları dudaklarımdan çekilip kısa bir süre için kapanan gözkapaklarımın üzerine birer öpücük bırakırken gülümsedim.

Gözlerimi aralarken,"Ve ne kadar aşık."diye tekrarladım.

"Yine de..Hiç düşünmüyor musun?" Kahverengi gözleri, söyleyeceklerime devam etmem için yüzümde geziniyordu. "Bunun nasıl olduğunu ve tekrar olması ihtimalini?"

Cümlenin sonuna doğru kısılan sesimi farkedince dudaklarını birbirine bastırdı. Sol elinde duran sigarasından bir nefes daha alırken beni onaylamak için başını salladı. "Düşündüm, düşünüyorum."dedi, "Ama bir yere varamadığım için düşünmemeliyim. Sen de öyle."

Sesinde, bir şeylerin bizi yeniden birbirimizden ayrı zamanlara ve yüzyıllara atabilme ihtimaline karşı duyduğum derin ve keskin korkunun kırıntılarını farkedince yutkunmaya çalıştım. Saatlerdir soğuğu biraz olsun önemsemeden dizdize, gözgöze oturduğumuz ve birbirimizden af dilemek için günah çıkarmak amacıyla anlattıklarımız hep aynı korkuya çıkıyordu. Onun beni her zaman sevdiğini ve yaptığı affedilemez hataları bile benim 1995 yılında uyandığım zamanlarda yaşadığım -hatta onun için annesini defalarca kez kaybetmesi gibi sebeplerle çok daha dayanılmaz olan- problemlerin gölgesinde ve yine kaybetme korkusuyla yaptığını düşünmek beni ne kadar rahatlatıyorsa; bu problemin ortak paydası olmamız yeniden ayrı düşme ihtimalimizi kuvvetlendiriyordu.

morning glory/ cthHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin