5. Bölüm : Ölümsüzlük

908 160 26
                                    

Tanrı, beni ölümsüzlük ile lanetlemişti. Diğer melekler, şeytanlar ya da iblisler uzun süre yaşardı. Hatta ölümsüz sayılırlardı. Ancak birbirlerini öldürebilirlerdi.

Beni kimse öldüremezdi.

Ben kelimenin tam anlamı ile ölümsüzdüm. Türümün ilk, tek ve son örneği olduğum içinde benim gibi birinin beni öldürüp öldüremeyeceğini bilmiyordum. Çünkü benim gibi biri yoktu ve olmayacaktı.

Motorum ile son hız ilerliyordum. Tahminimin aksine yağmur yağmamıştı. Meleklerin başka işi çıkmış olmalıydı.

Sıkıntılı bir nefes verdim. Aklım sürekli Nate denen zümrüt gözün beni öldürebileceğini söylemesine kayıyordu. Düşündüm de. Sanırım ben ölmek istiyordum.

Yaralarım zamanla iyileşiyor ve hiçbir şey kalmıyordu geride. Bu zaman genelde iki saat falandı ama bu acı olmadığı anlamına gelmezdi.

Bir diğer lanetim. Acı.

Bir vampir değildim ancak kana muhtaçtım. İçme ihtiyacı olarak değil onun kokusunu almak istiyordum. Damarlara baskı yapan o kanı oradan çıkarmak istiyordum.

Acı da bunun gibiydi. Vücudum acıyı aldığı zaman onu katlıyordu. Acıya alışmak yoktu bende. Çığlıklarım yüzünden sesimin kısıldığı günler vardı.

Her ne kadar Melek-Şeytan Melezi olsam da gücüm sonsuz değildi. Dünya güçlerimin çoğuna izin vermiyordu. Savunmasız değildim ancak yeteri kadar korunmuyordum da.

Zincirleri parçalayamazdım, mesela. Kurşuna kafa atamazdım. Duvarları kıramazdım. Yapabileceklerim sınırlıydı ama insanlardan daha güçlü, daha hızlı ve daha çeviktim. Ha bir de ölümsüzdüm.

Tanrı aşkına! Ben cennet, cehennem ve arafın en büyük savaşçısıyım!

Elbette insanlardan üstünüm!

Evet, buna göksel varlık egosu diyoruz. Şeytanlar ve iblislerde de aynısı var. Aslında buna ego demek yanlış. Zaten ortada olan, bariz bir gerçekliği söylüyoruz. Onlardan üstünüz. İnsanlar aptalın teki. Alınmayın şimdi. Haklı olduğumu biliyorsunuz.

Uyuşturucu satıcıları neden uyuşturucu kullanmaz?

Çünkü bu salaklık. İnsanlar salak. Sigara neden içiyorsunuz? İntihar etmek hoşunuza gidiyor. Kendi kendinize zarar verecek kadar aptalsınız. Mazoşistlere lafım yok. Onlar çoktan level atlamış manyaklar çünkü.

Neyse, konudan iyice saptım. Demek istediğim şu. İnsanlar kendilerini bir bok sanıyorlar ancak tek yaptıkları kendilerine ve dünyaya zararlar vermek. İşte aptal olduklarının kanıtı.

Hava kararmaya başladığı zaman ofladım. Kaskımın içinden çıkıp özgürlüğünü ilan eden saçlarım hava akımı ile çarpışıyordu. Kask takmayı sevmezdim ama aşırı hız yaptığım için kazaya yapmayı hiç sevmezdim. Bu yüzden kask takardım.

Birçok lanet var üzerimde. Zamanla öğrenirsiniz. Şimdi aşırı bilgi yüklemesi yapmaya gerek yok, değil mi?

Canım sıkıldığı için motorda ön kaldırmaya başladım. Kahkaha attığım sırada doğruca üstüme gelen tırı gördüm. Kornaya basıyordu ama o da ben de farkındaydık ki kaçmak için vaktim yoktu.

Direksiyonu bırakıp ellerimi birleştirdim ve dua ettim.

Hadi A!

Son gördüğüm beyaz ışık olmuştu. Bir kez daha anlamıştım ki beni benden başka kimse kurtaramazdı.

Benim benden başka kimsem yoktu.

***

Burnuma gelen ayıltıcı kokuya tepki vermedim. Aptallar. Bir göksel varlığı ayıltıcı koku ile uyandırmak? Beni uyandıran ayıltıcı koku değildi. Beni uyandıran fazla hızlı iyileşen yaralarımdı.

Yine de tepkisizliğimi korudum. Kalp atışlarım bile yükselmedi. Yüzümde tek kas oynamazken bedenimi ufak bir büyü ile uyku haline soktum ancak bilincim açıktı.

"Neden uyanmadı?" dedi bir ses. Tam anlayamadım. Kadın sesi galiba."Şimdiye uyanması gerekiyordu." dedi başka bir ses. Bir erkek sesiydi bu kez. Hadi ama! İşime yarayacak şeyler konuşun.

"Tilki'nin dediğine göre kız biliyormuş."

Tilki? Neyi biliyorum acaba? Benden bahsettikleri barizdi.

"Demek ki o da bizden biri." Sizden biri mi? Hayır seni aptal şey! Ben eşsizim!

"Tilki onun işe yaramaz olduğunu söyledi ama." Bu başka bir sesti. Kız mı erkek mi anlayamadığım bir ses. Garip bir enerjisi olan bir ses.

"Gerçekten buna inanıyor musun?" diye sordu kadın. "Öyle olsaydı onu iyileştirmek ister miydi sanıyorsun?"

Bu aptallardan bir şey öğrenemeyeceğim anlaşılan. Üzerimdeki büyüyü kaldırdığım zaman kalp atışlarım yükseldi. Aslında ben izin verdim.

"Uyanıyor. Ama o zaman kokuya nasıl tepki vermedi ki?" Garip enerjili ses konuşmuştu bir kez daha.

Gözlerimi ağır ağır açtıktan sonra birkaç kez kırpıştırdım. Yatakta doğrulmaya çalışırken etrafıma baktım. Son derece lüks bir revir odasındaydık.

Kadın kızıl saçlı, çilleri olan ve mavi gözlü biriydi. Aslında son derece güzeldi. Erkek siyah saçlı, kahverengi gözlü ve kaslıydı. O da yakışıklıydı. Garip enerjili olan kişiye döndüğüm zaman tek kaşım istemsizce havalandı. O bir hayaletti. Demek ki bu yüzden garip bir aura sezmiştim.

"Bir hayalet mi? Tanrı aşkına... Ciddi olamazsınız!"

Sonsuz ömrümde elbette defalarca hayaletler ile karşılaşmıştım ve hepsi de takıntılı pisliklerdi. Gerçekten tam anlamıyla pisliklerdi. Yapışkan pislikler. Peşimden ayrılmayıp onları kurtarmamı istiyorlardı. Ben de hepsini cehenneme yolluyordum.

Dünyada sıkışmış, ölmeyi bile beceremeyen aptal ruhlardı.

"Nesin sen?" Gözlerimi devirdim karşımdaki kadına. Kolumdaki seruma bakıp alaycı bir şekilde güldüm ve iğneyi çıkardım. Serum mu? Gerçekten mi?

En azından üzerimde kıyafet vardı. Bir şort ve bir bluz. Bu da bir şeydir. Üçünü de takmadan kapıya doğru yürüdüm. Kapıyı açamadım çünkü büyü ile mühürlenmişti. Yine gözlerimi devirdim. Elimi kapıya yaslayıp ufak bir büyücük fısıldadım.

Kapı bir anda karşıdaki duvara uçunca gülümsedim. Ah, bunu yapmayalı uzun zaman olmuştu.

Mühürler kişiye özeldir be o kişiden başkası kıramaz. Tabii bu ben değilsem. Mühürler bana işlemezdi. Büyü bana işlemezdi. Ölüm bana işlemezdi. Pek çok şey bana işlemezdi.

Odadan çıkarken odadaki üçlü peşimden geldi. Kapının önünde duran iki izbandut aynı anda üzerime geldi. Hızla duvara bitişik olan koltuğa basıp karşı duvara zıpladım. Ayağımla oradan destek alıp yakınımda olan izbandutun kafasına sert bir tekme attım.

Adam aldığı sert darbe sersemlerken iki ayağımın üzerine düşüp bu kez kasıklarına tekme attım. Adam yerde acıyla kıvranıyordu.

Diğeri üzerime doğru geldiği zaman yerde kıvranan adamın belindeki silahı aldım ve ardı ardına üç el ateş ettim. O da yere yığılırken hala kıvranan adamın da işini bitirdim.

Koridorun başında görünen zümrüt gözlü Nate ile gülümsedim.

Bakalım neler dönüyor burada?

Nasıldı?

Beğendiniz mi?

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere...

Ruhsuz / ASKIDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin