14. Bölüm : Şüphe

606 119 19
                                    

Elena'dan... (Cennetten kovulmadan önce)

Dudaklarımda huzurlu bir tebessümle bu doğa harikası şelalenin şırıl şırıl akan sularına baktım. İçimde karşı konulamaz bir dürtü ile üzerimdeki kıyafetleri bir bir çıkardım. Kendimi şelalenin suyunun düştüğü yerde yüzerken buldum çok geçmeden. Nedenini bilmediğim bir şekilde burayı çok seviyordum.

Bir kere huzur veriyordu. Kuş cıvıltıları, hafif serin sayılabilecek bahar esintisi, gözlere ziyafet çektiren meyve ağaçları, şırıl şırıl akan şelale, yemyeşil yer ve masmavi gök...

Her zaman yaptığım gibi nefesimi gereksiz bir şekilde tuttum ve suyun altına yüzdüm. Derinlere. En derine ulaştığım zaman ise gözlerimi açtım ve etrafımda ahenkle dönen balıklara gülümsedim. Su bulduğu her boşluktan ağzıma dolarken hiçbir telaş belirtisi göstermedim. Ne de olsa ölmüyordum.

Sonra suyun üstünde o göründü. Gülümsemem gitgide genişlerken bana doğru yüzdü ve elimden tutarak kendiyle beraber beni de yukarı çekti. Yukarı çıktığımız anda derin bir nefes aldım. Dudaklarımın kenarında sızan suya kısa bir bakış atıp sahte bir kızgınlıkla bana baktı.

Gözleri çok güzeldi. "Neden sürekli bunu yapıyorsun? Ölmeyeceğini anlıyorum ama yine de korkuyorum sana bir şey olursa diye." Endişesi karşısında gülümsemem genişledi. Elimi uzattım ve yanağını okşadım hafifçe. "Ölmeyeceğimi biliyorsun, sevgilim. Endişe etmeyi bırakman gerek. Bana bir şey olmaz. "

Ama endişesi her zamanki gibi oradaydı sadece üzerine bir perde çekti. " Elena..." Naif sesini duymak içimdeki huzuru kat ve kat arttırdı. İsmimi öyle güzel söylüyordu ki neredeyse ergen insanlar gibi karnıma ağrılar giriyordu.

Ellerini alıştığım gibi bel çukuruma yerleştirdi ve beni kendisine çekti iyice. İkimizin de üzerinde iç çamaşırlarından başka bir şey yoktu. Teması ile karnımdaki kelebekler ergen bir kız gibi havalanırken istemsizce gülümsemiştim.

Alnını alnıma yaslarken bendeki huzurlu gülümsemenin onun yüzünde de saniyeler içinde oluşması beni mutlu eden nadir şeylerden biriydi. Hoş, ona dair her şey beni mutlu ediyordu ya.

"Cennet seni kabul etmeyecek hiçbir zaman, sevgilim. Seni buradan göndermek için her şeyi yapacaklar. Korkuyorum, Elena. Sana zarar verecekler diye çok korkuyorum."

Gülümsemem genişlerken kollarımı boynuna sardım ve iyice onunla bir bütün olduk. "Bana zarar vermeye kimsenin gücü yetmez, sevgilim. Endişen yersiz. Bunu biliyorsun, değil mi?"

Eğlenen sesim karşısında kafasını hafif geri çekti. "Sen benimle oyun mu oynuyorsun, küçük hanım?" Kıkırdadım. Küçük mü? Acaba ondan daha yaşlı olduğunu bilseydi yine de böyle söyler miydi?

"Hımm... Oyun oynamamı ister miydiniz, beyefendi?" hafifçe gülüp oyunuma ayak uydurdu. "Hünerlerinizi görmek isterim, hanımefendi." Bir kez daha kıkırdadım. Eğer cennette olduğumu bilmeseydim onun bakışları altında insanlar gibi cennete düştüğümü düşünebilirdim bu anlarda. Ama ben zaten cennetteydim.

Dudakları dudaklarımı kendine hapsederken hiç duraksamadan ona karşılık verdim.

Tanrım... Onu bana verdiğin için sana çok teşekkür ederim.

İstenmediğim bu yerde Michael hariç beni mutlu eden tek kişi oydu. Onu seviyordum. Onu çok seviyordum.

Öpüşmemiz gittikçe derinleşirken dudakları dudaklarımdan ayrılıp yanağıma, çeneme ve sonunda boynuma indi. Yumuşak bir şekilde öpüyor ve ufak ısırıklar bırakıyordu. Bana karşı o kadar naif, o kadar nazik davranıyordu ki... Gel de aşık olma!

Ruhsuz / ASKIDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin