1♡

1.1K 70 118
                                    

Öncelikle herkese merhaba~ Soft ficler yazmayı çok sevdiğimi bazı okuyucular bilir ama genelde benden hep kaos okudunuz -_- bunun için üzgünüm.. huyum kurusun.. Ama bu sefer tatlı bir macera yazmaya karar verdim. Soft bir kurgu olacağından uzun sürmeyecek. Damakta tadı kalan bir hikaye amaçlıyorum. Umarım benim kadar keyif alırsınız~ Bu arada fic için ilham tamamen medyadaki video sayesinde geldi~  Ve evet Klance shipliyorum:") 

Jeno elinde hissettiği ıslaklık ve yüzüne yapılan küçük dokunuşlarla hafifçe araladı gözlerini. Meraklı bir kedinin uzun bıyıkları bakış açısına girmişti öncesinde sonrada tatlı ama şikayetlendiği her yerinden belli olan bir miyavlama ile doldu kulakları. Okulda beslemeyi görev edindiği kedilerden birisi odasına girmişti anlaşılan. Jeno esneyip dün gece üzerinde uyuya kaldığı mantar çizimlerine ve özelliklerinin yazılı olduğu kağıtlara baktı gururla.

 Tüm ay uğraşmış olsa da hocalarının araştırmaları için söylediği mantarı bulmuş ve üzerinde yapılabilecek tüm araştırmaları yapmıştı. Tatmin edici bir proje gibi duruyordu en azından Jeno üzerinde çalışırken çok verim almıştı. Gerçi mantarı bulmaya uğraştığı zamanlar biraz sıkıntılı geçmemiş de değildi. Mantarı bekleneceği üzere ormanda koca bir kayanın dibinde bulmuştu ama kayaya ulaşmak için kullanabileceği tek yol boğazına kadar çamurlu bir sudan geçmesi anlamına gelmişti. Biraz pasaklı bir deneyimdi ama Jeno'nun alışık olduğu şeylerdi bunlar, aktarcılık ilmiyle yetişmeye çalışan bir öğrenci olarak zaten eli çamurdan hiç çıkmazdı.

 Kedi tekrar suratına dik dik bakıp miyavlayınca Jeno elindeki kağıtları masanın üzerine bırakıp hazırladığı mamaların olduğu çuvalın yanına gitti ve eline küçük bir kürek alıp mamayı hemen yanındaki kaba boşalttı. Kedi hızlıca bacaklarının arasında geçip yemeğini yemeye başlamıştı bile. Koca poposundaki turuncu, pofuduk kuyruğunu bir o yana bir bu yana keyifle oynatıyordu. Jeno gülümsedi ve kedinin kuyruğunda boylu boyunca elini gezdirip güne başlamak üzere hazırlanmaya koyuldu.

.

.

"Vay canına Jaemin-ah, gerçekten yapamadığın bir şey yok." diye şakıdı Jaemin'in çaldığı piyanonun etrafına toplanmış öğrencilerden birisi. Jaemin gözleri kapalı bir şekilde gülümseyip parmaklarını piyanonun tuşlarında ahenkle gezdirmeye devam etti. Karamel tonlarındaki saçlarına sınıfın koca penceresinden vuran güneş ışığı vuruyordu ve her nota ile titreşen göz kapakları genci daha da bakılası kılıyordu. "Neden kendi senfonini çalmıyorsun?" diye sordu kızıl kıvırcık saçlı bir kız. Çok tatlı elma gibi kırmızı yanakları vardı ve gülümseyince yanaklarında güller açıyor gibi olurdu.

Jaemin piyanoyu çalmayı hiç durdurmadan kısaca baktı kıza "Çünkü onu hep duyuyorsunuz, bunu ise bir daha hiç duyamayacaksınız." Kız anlayışla başını sallayıp Jaemin'in onlar için çaldığı parçayı dinlemeye devam etti. Aslında bunun bir bahane olduğunu oradaki herkes biliyordu, Jaemin'in herkesin duyabildiği bu senfonisini özel bir hediyeden çok lanetmiş gibi taşıdığını da.
Her varlığın bir melodisi olduğunu inanıyorlardı insanlar, ruhlarının eşlerini bulabilmek için yardımcı olan o melodilere. Herkes kendisi haricinde bir tek ruh eşinin melodisini duymak ile sınırlandırılmıştı.

Lakin her düzeninin planlanmamış gelişmeleri olabiliyordu, bu durumdaki istisnamız ise senfonisi olan varlıklardı. Normal şartlarda melodilerin bir araya gelmesi ile oluşması gerekirken bu varlıklar tek başlarına taşıyordu senfonilerini.Çoğu insan bunu bir ayrıcalık olduğunu, ruhlarının tam olduğunu, tamamlanması için araması gereken birisi olmadığı için ne kadar şanslı olduklarını söyleseler bile senfoni sahipleri pek böyle düşünmüyorlardı çünkü düşünülenin ve sanılanın aksine onlar tam olmaktan ne kadar uzakta olduklarının bilincindeydiler. 

"Bitki biyolojisi dersi birazdan başlayacak arkadaşlar seraya inin lütfen."

Bitki biyolojisi dersinin profesörü müzik sınıfının kapısında görününce piyanonun sesi kesildi ve öğrenciler oflaya puflaya çantalarını alıp kapıdan çıkmaya başladılar. 

"Bu dersi almamız neden zorunlu hiç anlamıyorum." diye şikayet etti Jaemin'in yakın arkadaşı olan sarı saçlı tatlı genç. "Bizim işimiz o bitkileri tencerede pişirip güzel tatlar elde etmek değil mi? Bana ne ıspanağın oluşumundan, yapısından bilmem nesinden."

Jaemin çantasını alıp piyanonun önündeki sandalyeden kalkarken "Bence keyifli." dedi.  Arkadaşı göz devirip kollarını bağladı. "Tabi öyle dersin." dedi şikâyetçi bir tavırla "Partnerin resmen dersin birincisi, senin parmağını oynatmana gerek kalmadan en yüksek notları alıyorsunuz hep."

Jaemin omuz silkip "Ben yardım etmek istiyorum." dedi "Kendisi beni karıştırmıyor."

"Neden benim partnerim de seninki gibi değil sanki?" diye sordu sarı saçlı genç suratını asarak. 

Jaemin kapıdan çıkıp koridorda ilerlerlerken kıkırdadı "Ben çekici, tatlı, yakışıklı, enerjik ve şanslı biriyim Chenle." dedi "Bunların %1'lik kısmına bile sahip olmadığın için ailene kız."

Chenle daha da somurturken "Hah!" dedi "Param varken onlara ihtiyacım varmış gibi."

Ama yine de sinirleri bozulmuştu işte, lanet Na Jaemin'in lanet senfonisinin etkisine almadığı bir insan bile yoktu hatta hayvanlar bile ona bayılırdı bu yüzden her şey etrafında pervane olurken ona sadece seçmek düşüyordu. Şanslı bir piçti işte.

"Woah!"diye yolun ortasında durdu Jaemin birden. "İyi insan lafının üzerine gelirmiş." Chenle onun baktığı kişiyi görünce kısaca gülümsedi. "Proje ödeviniz de elinde."

Jaemin kocaman sırıtıp onlardan 20 adım kadar uzakta olan bitki biyolojisi partnerinin yanına gitti koşarak. 

Gencin elleri kolları kitap  ve parşömen kağıtları ile doluydu, yan tarafında bel hizasında da ağır olduğu her yerinden belli olan bir çanta, kahverengi çizmelerinde çamur kalıntıları vardı ve ceplerinin ıvır zıvır ile dolu olduğu belli olan toprak rengi pantolonunun paçalarını da öylesine bir şekilde çizmelerin içine tıkıştırmıştı. Gömleği ve kravatı çokça dağılmış duruyordu ve siyah saçları karman çormandı. Her zaman nasılsa öyle duruyordu aslında, Jaemin'in tam zıttı gibi.

"Selam Lee Jeno!" diye şakıdı Jaemin gülümseyip gencin dibinde ona el sallayarak. Jeno görüş açısını kapatan kitapların yanından kısaca baktı Jaemin'e, enerjikti hep olduğu gibi.

"Merhaba."

Jaemin hafifçe titreyip "Buz gibi selamlamana gerek yoktu." dedi. Jeno tekrar kitapların yanından gence baktı "Öyle bir amacım yoktu." dedi hafif telaşla "Özür dilerim."

Jaemin eğlendiğini belli eden bir kıkırdamayla "Tanrım, tepkilerin çok tatlı." dedi "Senin ile dalga geçmek hep çok eğlenceli oluyor." 

Jeno kaşlarını çatarken Jaemin koca kitap yığınının bir kısmını alıp kızgınca ona bakan gence göz kırptı. 

"Böyle kaşlarınızı çatmaya devam ederseniz korkutucu bir aktar olursunuz Jeno shi." diyip seraya doğru ilerlerken Jeno hınzırca sırıtıp bir kaç hızlı adım attı ve elindeki kitapların düşebileceğini umursamadan gencin poposuna büyük bir tekme attı. Jaemin acı ile inlerken siyah saçlı genç kıkırdayarak seraya koşmaya başlamıştı bile. 

"Yah!" diye bağırdı Jaemin üzerindeki ağırlıklara rağmen koşmaya çalışan gencin arkasından. Daha sonra gülümseyip yavaş adımlarla yürümeye devam etti. Lee Jeno çok az konuşmalarına ve haftada sadece iki defa derslerde görüşüyor olmalarına kaşın Jaemin'in okulda yanında en rahat hissettiği insanlardan birisiydi. Muhtemelen bu Jeno'nun Jaemin'in senfonisine karşı hiç bir çekim hissetmemesi yüzündendi, Jaemin onun yanında kendisini ayrıcalıklı hissetmiyordu. 

Lee Jeno , Jaemin'e onun da sıradan bir insan olduğunu hatırlatıyordu ve bu Jaemin için herhangi bir şeyden daha önemliydi.

İlk bölümümüz bitti... Sormak istediğiniz soruları alabilirim~~ Umarım okurken keyif almışsınızdır. Bu fic için de bir hoş geldin o zaman.

||Can You Hear My Melody?|| [Nomin/Jaeno]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin