3♡

439 60 50
                                    

Keyifli okumalar~ Medya da kudurun diye (:

Jeno elindeki koca bitkiyle koridoru hızla arşınlamaya çalışıyordu. Bu bitki profesörleri ile beraber üzerinde çalıştığı özel bir türdü ve göz kulak olması için Jeno'ya vermişti. Bu o kadar şaşırılacak bir şey değildi çünkü sınıfın en iyisi Jeno idi ve profesörün de en çok güvendiği öğrenciydi.

Bu bitkinin en önemli özelliklerinden birisi içindeki şifalı sıvıyı tıpkı bir insanın akneleri gibi dışarıya vuruyor olmasıydı. Bu kaktüsümsü bitkinin kocaman aknelerinin patlama zamanı vardı ve Jeno bu zaman ile alakalı yanlış bir hesap yapmış olabileceğini düşünüyordu çünkü akneler neredeyse Jeno'nun kafası kadar olmuşlardı ve normalde yeşil olan dış zar kızarmış da kızarmıştı.

Jeno kendisine söylene söylene koridoru ve kapalı sınıf kapılarını geçmeye devam etti. Nedense kendisini hamile bir kadını doğuma yetiştiriyormuş gibi hissediyordu ama ne yazık ki elindeki sadece ergenliğini zor atlatan bir bitkiydi.

Gerçekten hemen profesörü bulması lazımdı, o ne yapılacağını bilirdi. Ayrıca uzun zamandır bu bitkinin gelişmesini ve aknelerini çıkarmasını beklemişlerdi, şimdi patlayamazdı hem de oldukça tehlikeli dururken.

Jeno kapıları hızla geçmeye devam ederken duyduğu müthiş sesle olduğu yere çakılı verdi. Her şey birden biri olmuştu. Hareket edemiyordu, sanki bir güç tarafından orada kalmaya zorlanıyordu. Kalp atışı hızlanmıştı ama sırf koştuğu için değildi, bu sanki bir kuşu eline aldığınızda hissedeceğiniz türden bir hızdı.

Heyecanlı, korkulu, naif...

Sanki bunlar yetmiyormuş gibi bir de kendi melodisini hiç olmadığı kadar yüksek bir sesle duymaya başlamıştı, sanki kulaklarını sağır etmek istercesine içinden yükselen bir ses. Jeno derin derin nefes almaya çalışırken gözleri kulaklarının duyduğu sesin nereden geldiğini çözmeye çalıştığından fıldır fıldır bir oraya bir buraya bakıyordu.

Ses 3. müzik odasından geliyordu. Jeno'nun ayakları kendi kendine hareket etmeye başladığında genç adam neden bu koridorda olduğunu, amacının ne olduğunu çoktan unutmuştu. Tek isteği, içinde gittikçe alevlenen tek arzu bir an önce o kapıdan içeri girip vücudunun anlamlandıramadığı tepkilerinin sebebini öğrenmekti. Ağlamak istiyordu, çok fena ağlamak istiyordu ama nedeni hakkında bir fikri yoktu. Halbuki bu sabah çok neşeli kalkmamış mıydı? Bu duygu değişimi de neyin nesiydi?

Genç adam zorlu bir kaç adımının ardından müzik odasının altın rengi kapısına varınca yutkunup yavaşça kulpunu çevirdi ve oluşan aralıktan içeri girdi. Koca odada yüzünü önündeki pencereye dönmüş, elinde kahverenginin en tatlı tonundan bir keman tutan, Jeno ile aynı boylarda bir genç vardı.

Genç, kemanı çalıyordu.

Hayır, kemanı seviyordu.

Hayır, hayır daha özel bir şey yapıyordu.

O, kemana ruhunu fısıldıyordu.

Genç Jeno'nun varlığını fark etmemiş olacak ki hiç bozmadan notaları ardı arkasına işlemeye devam etti.

Ne güzel notalardı onlar, ne kadar ince, ne kadar parlak, ne kadar canlı... Jeno kulağına çalınan melodiyi tutmak istercesine elini uzattı, gözleri buğulanmıştı. Ağlıyor muydu? Ama mutlu hissediyordu. Mutluluktan mı ağlıyordu? Kemanı kimin çaldığını göremiyordu, güneş ışığı gözüne girdiğinden dolayı olsa gerek ya da belki sadece ağladığı içindi.

Kendi melodisinin içinde kaynadığını hissedebiliyordu sanki bıraksa keman ile bir olacaktı, keşke bırakabilmenin bir yolu olsaydı birleşimleri ne de güzel olurdu.

Jeno kendinden geçmiş bir şekilde müziği dinlerken aniden yüzü de dahil olmak üzere her yere sıçrayan mukusumu sıvı ile kendine geldi. Bitkinin akneleri patlamaya başlamıştı, Jeno hararetle garip bir ses çıkarıp hızlı adımlarla odadan çıktı gitti. Ne düşünüyordu ki? Bu bitkinin bir an önce profesöre yetişmesi lazımdı, müzik dinlemeye vakti olduğunu da nereden çıkarmıştı? Koridorda tekrar koşmaya başlayınca etrafa olan algısını tekrar kaybetmişti.

Ama o odadan çıkar çıkmaz kesilen müzik sesini fark etmişti, keman ile büyü yapabilen o gençte onun varlığını fark etmişti anlaşılan.

.

.

Genç adan ayaklarını sürükleye sürükleye yatak odalarını bulunduğu kata gelebilmişti. Bitkiden çıkan mukusun şişelenip daha sonra incelenmesi için gerekli hazırlıkların yapılması neredeyse tüm günü almıştı ve şimdi de güneş batmak üzereydi. Jeno her yerindeki yorgunluğu hissedebiliyordu, saç dipleri bile acıyordu ki bunda saçlarına sıçrayıp yapışan daha sonra da orada kuruyan mukusun katkısı çok büyüktü.

Jeno kocaman esneyip odasının kapısını kulpa yüklenerek açtı, tek yapmak istediği bir an önce yatmaktı. İçeri girince ilk gözüne çarpan şey oda arkadaşının bir sepet cupcake ile beraber oldukça asosyal bir şekilde kitap okuyor oluşuydu. Odayı aydınlatan herhangi bir mum ışığı olmadığından hala pencereden gelen güneş ışığı ile idare etmeye çalışıyor gibiydi.

İkinci olarak dikkat ettiği şey ise kendi yatağının da boş olmamasıydı, üzerinde tıpkı Jeno gibi bir genç çatarken boş olamazdı zaten.

"Seni beklerken uyuyakaldı." dedi oda arkadaşı oldukça sessiz bir şekilde, gerçi o hep sessiz konuşurdu. "Bunları getirmek istemiş." dedi cupcake sepetini gösterirken "Ama acıktığım için birazını yedim."

Jeno şaşkınlıkla yatağında uyuklayan Jaemin'e baktı, karamel saçlarına günün son ışıkları vuruyordu ve bu onu sanki bir peri gibi gösteriyordu.

Nasıl her seferinde bu denli güzel görünebiliyordu? Ve Güneş neden hep onu takip ediyordu?

"Ah, bu arada." dedi oda arkadaşı kitabından tekrar başını kaldırıp. "Parmağına senin şu kocaman pembe çiçeğinin dikeni battı. Zehirli falan değildir herhalde, değil mi?"

Jeno oda arkadaşının gösterdiği çiçeğe baktı ve kısaca kıkırdadı. Hayır, zehirli değildi. Ama birden uyuya kalmasını açıklıyordu, tüm gece de uyanmayacaktı ne yazık ki.

"Renjun." dedi Jeno gülümseyerek yatağında uyuyan bedeninin kutsal görünüşüne bakarak. "Sanırım bu gece bir misafirimiz olacak."

Renjun dik dik arkadaşına bakıp daha sonra omzunu silkti ve "Seninle uyur." dedi ilgisizce "Yatağıma kimseyi almam."

Jeno gülümseyip "Merak etme" dedi "Onu kimseye vermek gibi bir niyetim yok."

Renjun tekrar omuz silkerken Jeno arkadaşının yatağından cupcake sepetini aldı, daha sonra kendi yatağının yanına gidip Jaemin'in tam yanı başına, yere oturdu. Muhteşem görünüyorlardı, her biri farklı bir sanat eseri gibiydi sanki. Jaemin yine harikalar yaratmıştı, gerçi bu Jeno'nun onun yaptığı bir şeyi ilk yeme deneyimi olacaktı ama çok acıktığından ağzının suyu da keklerin üzerine damladı damlayacaktı zaten. Görünüşleri bu kadar iştah kabartıcıyken içlerinin de nefis olacağına emindi.

Genç adam içlerinden birisini seçip koca bir ısırık alırken gözlerini de eş zamanlı olarak kapattı. Doğru tahmin etmişti işte, lezizlerdi. Jaemin, midesini nasıl da bayram yerine çevireceğini çok iyi biliyordu.

"Beğendin mi?" diye sordu hemen baş ucundan gelen tatlı çatlak ses. Jeno gözlerini açıp uykulu gözlerle kendisine bakan Jaemin'e gülümsedi. "Çok beğendim." dedi ve elini gencin karamel saçlarına götürüp usulca okşadı. Jaemin huzurla gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı ve "Şükürler olsun." diye fısıldadı. Jeno ağzını açmıştı ki herhangi bir şey demesine fırsat kalmadan genç adam tekrar uyumaya başlamıştı.

Siyah saçlı genç yüzünde tatlı bir gülümseme ile "İyi uykular Jaemin." diye fısıldadı "Ve teşekkür ederim."

Kekler bitip güneş ışıklarını artık tamamen çektiğinde bile Jeno mum yakma gereği duymamıştı çünkü yanı başında uyuyan bu peri varken onun tozu ile her yeri aydınlatabilirmiş gibi hissediyordu.

Evet, umarım hoşunuza gitmiştir. Bu da böyle bir bölümdü~ Sonraki bölümde görüşmek üzere~ Yani, umarım..







||Can You Hear My Melody?|| [Nomin/Jaeno]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin