“Isabel! Neden böyle yapıyorsun?” Adrian, ondan gerçekleri söylemesini beklemiyordu. Hele ki şimdi söylediği şeyleri.
“Anlamıyorsun değil mi? Seni sevmeye başladığımı, sana aşık olduğumu anlayamayacak kadar salaksın!” Kadın, ellerini yüzüne kapatıp hıçkırıklara boğulmuştu. Ağladıkça rahatladığını hissediyor, omuzlarından bir yükün kalktığını düşünüyordu. Adrian’a, onu sevdiğini söylemişti. Ama adam yanına gelmek ya da cevap vermek yerine orada öylece dikiliyor ve kadının hüznünü izliyordu.
“Bunu sonra konuşacağız. Acair ve adamları gittiğinde.” Adrian ona yaklaşıp ellerini yüzünden çektikten sonra sakinleşmesini beklemişti. Kadına istediği cevabı vermemişti. Kendi istediği cevabı da verememişti. Ona karşılık verebilirdi ama önce sorunları halletmesi gerekiyordu.
“Bu kadar çok ağladığıma inanamıyorum. İskoçya’dakiler görse inanmazlardı.” Hüzünlü bir gülümsemeyle ayağa kalktıktan sonra tepkilerinin ne kadar saçma olduğunu fark etti. Kahvaltıyı mahvetmişti. Misafirleri neredeydi?
“Gittiler mi?”
“Hiç sanmıyorum. Onlar bu kadar kibar değiller.” Isabel, Adrian’ın dudaklarına parmaklarını koyduktan sonra onu azarladı.
“Onlara karşı iyi davranmalısın.” Odadan çıkarak aşağıya yöneldiğinde Adrian’a bakma gereği duymamıştı. Ne de olsa peşinden gelecekti.
“Gittiğim için üzgünüm, sanırım kahvaltınızı yaptınız.” Isabel sorgularcasına onlara bakıyordu. Adamlar sessiz mırıltılarla doyduklarını söyledikten sonra Adrian’ı izlemeye başlamışlardı. Bakışlarında nefret ve intikam vardı. Bunu kim görürse anlayabilirdi. Niye ona öyle bakıyorlardı?
“Eminim buranın son halini görmemişsinizdir. Sizi gezdirebiliriz.” Isabel çoğul konuşmuştu. Adrian’ın onun geleceğini biliyordu. Onu bırakmayacaktı. Ama bunu yaparken bile canı yanmıştı. Adrian’a onu sevdiğini söylemiş ama cevap alamamıştı. Tahmin ettiği gibi adam onu sevmiyordu. Pişmanlıklarla dolu bir hayatı olması onun suçu değildi.
“Elbette.” Özel bir espriye güler gibiydi. Kadın onlara bir şey söylemeden kapıya ilerlemiş ve evin arkasına yönelmişlerdi. Başlarındaki adam ne yapıyorsa ona uyuyor ve seslerini çıkarmıyorlardı.
“İngiltere’de bir İskoç! Tarihe yazılmalı.” Kendince espri yaptığını sanan Acair, sadece adamlarını güldürebilmişti.
“Bu kadar ilginç olmasa gerek. Çünkü siz de buradasınız.” Isabel’in hazır cevabı onların bozulmasına sebep olsa da tepki almamıştı. Ya da şimdilik almamıştı.
“Neden bir yarış yapmıyoruz?” Acair, Isabel’e dönerek ona bir davette bulunmuştu. Kadın onaylarcasına baktıktan sonra izin almak için Adrian’a dönmüştü.
“Böylece eşiniz de adamlarıma burayı gezdirebilir.”
“Hayır!” Adrian’ın net cevabı herkesi huzursuz etmişti. “Sizi karımla gezdirmekten onur duyarız.” Son anda kelimesini toparlayan adam, Acair’e ölü görmüş gibi bakıyordu.
“Elbette. Her ne kadar beni görmek için gelseniz de, biz artık evliyiz ve birlikte bir şeyler yapmamız daha uygun olur.” Isabel ne saçmaladığının farkında değildi. Ama böyle yapması gerekiyorsa, böyle yapacaktı. Onların gitmesini birkaç dakikaya kadar istemezken, Adrian’ın dudaklarından ‘seni seviyorum’ kelimelerini duyacağını düşünerek onları kovmak istiyordu.
“Siz nasıl isterseniz leydim.” Acair ışıldayan gözleriyle kadının vücudunu süzdükten sonra yürümeye başlamışlardı. Adrian, etraftaki yerleri gösteriyor ve Isabel’in bilmediği pek çok şeyi anlatıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı Kurban
Romance-Bana aşık olabilir misin? -Asla. -Ben de öyle düşünmüştüm, sevgilim. Sanırım ben de sana 'asla' aşık olmayacağım. -...