“Adrian, onunla konuşmadan önce biraz sakinleşmelisin.” Luke’un bütün konuşmaları boşunaydı. Adrian sinirini geçiremiyor, başka bir şeye odaklanamıyordu. Aklında Florence’in ölü bedeni ve Isabel’in ağlayan görüntüleri vardı. Bunlar hiç durmadan zihninden akıp geçerken nasıl sakin olabilirdi?
“Sakinim, Luke. Şimdi beni onun yanına götür.” Tıslarcasına çıkan sesi onu daha fazla zorlamaması için bir uyarıydı. Luke ona daha fazla bakmadan arkasını döndü ve yürümeye başladı. ne kadar yavaş yürürse onu o kadar sinirlendireceğini biliyordu. Bunun için adımlarını daha büyük ve hızlı atıyordu. Adrian’ın öfkesi ile uğraşmak, isteyeceği en son şeydi. Onu en son Florence’i ölü bulduğunda öyle görmüştü ve şu an da o halinden pek bir farkı yoktu.
“İçeride. Ama sakin olmalısın, eğer gitmeni isterse seni çıkarmak zorundayım.” Adrian, Luke’un sözlerine ters bir bakışla verdiğinde cevabını almıştı. “Kraliçenin emri, ayrıca onu önce dinlemeni istiyor. Kabul etmezsen de bunu sana zorla yaptırmamı emretti.” Tanrı aşkına, bu adam ne diyordu böyle? Bir de o barbarı dinleyecek miydi?
“Sen ne dediğinin farkında değilsin.” Adrian başını şiddetle sallayıp, kilidi açarak odanın içine girdi. İdam edilecek mahkumların bulunduğu oda, küçük ve havasızdı. Her zaman olduğundan daha karanlık gelmişti adamın gözüne. Yine de umursamamıştı, o işini bitirecek ve buradan gidecekti. Acair, onu görür görmez ayağa kalkıp geri çekilmişti.
“Beni dinlemeni istiyorum, sadece birkaç dakika.” Adrian onun bu teklifini kabul etmek istemese de bir anlaşma yapabilirdi.
“Karıma anlattıklarını söylersen, dinlerim.” Onun bu teklifine başını sallayan adam sandalyesine geri oturmuştu. Oturur oturmaz gözlerine bir hüzün serpilmiş ve anlatmaya başladık ona acı ve öfke de katılmıştı. Adrian onu dinledikçe şaşırıyor ve beyni inanmamak için adeta ona yalvarıyordu. Yine de adam bunların gerçek olduğunu anlayabilmişti. Florence, onca zaman bütün bunları ondan nasıl saklardı?
“..ve sonra sen onu benden çaldın.” Adam suçlayıcı bakışlarını ona diktiğinde, Adrian ne yapacağını şaşırmıştı. Ne diyecekti?
“Ben.. tüm bunları bilmiyordum. Yine de onu zorla almadım.” Güçsüz bir sesle kendini savunma isteği duymuştu. “Yine de bunlar, senin onu öldürmene değmezdi.” Şimdi iki adamda gözlerinde aynı acıyı taşıyordu. İkisi de kadını çok özlemişti. Acair, onun aşkıyla öleceğini düşünürken Adrian, Isabel’in aşkını da istiyordu. Ne zaman bu kadar bencil biri olmuştu?
“O seni hiçbir zaman sevmedi.” Acair sözlerine devam edecekken Adrian’dan gelen itiraz sesi onu susturmuştu. Acair, parmağını kaldırarak onu susturdu ve sözlerine devam etti.
“Seni sevmedi. Eğer sevseydi bana gelip, seni sevmediğini ve paran için istediğini söylemezdi. Bu.. bu çok aşağılayıcı bir durum.” Acair, açıkça üzüldüğünü belli ediyordu. Sevdiği kadını para için kaybetmişti. Oysa ki adam, Florence’in farklı biri olduğuna kendini inandırmıştı.
“Buna inanmıyorum.” Adrian kararsız bir sesle karşı çıkınca adam cebinden bir parça kağıt çıkarmış ve ona uzatmıştı. Adrian kağıdı alıp üzerinde yazanları okuduğunda şok olmuştu. Ne düşüneceğini, ne yapacağını kestiremiyordu. Sinirinden ağlamalı mıydı, yoksa karşısındaki adamı öldürene dek dövmeli miydi?
‘Bizi rahat bırak, Acair. Onun çok ama çok parası var. Benim istediğim her şeyi yapabilir. Tabi bende onun. O yüzden, aşkımızı saklamalısın. Eğer beni seviyorsan..’ Bunlar bir çocuğun sevgilisine yazdığı bir not kadar basitti. Ama Florence’te küçük bir kızdı. Hiçbir zaman ikisi de bunu kabullenmemişti. Adrian o yazıyı nerede görse tanırdı. Kadının yazısı o kadar güzeldi ki, bu yazıyı kimse taklit edemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı Kurban
عاطفية-Bana aşık olabilir misin? -Asla. -Ben de öyle düşünmüştüm, sevgilim. Sanırım ben de sana 'asla' aşık olmayacağım. -...