“Misafirimiz olduğunu söylememiştiniz, lordum.” Isabel, ona sinirli gözlerle bakıyordu. Belki bu şekilde kırgınlığını gizleyebilirdi. Ama gece odasına çekildiğinde, gözyaşlarının ona eşlik edeceğini biliyordu.
“Sende söylememiştin, karıcığım.” Adrian’ın imalı bakışları ve ses tonu Luke’u hedef almıştı. Öldürmek istediği birine bakar gibiydi.
“En azından, ben seni aldatmıyorum.” Isabel, sonunda söyleyeceğini söylemişti. Aynı zamanda gözlerindeki acının ona yansımasına izin verdi. Bütün kırgınlığıyla ona bakıyor, bir şeyler söylemesini bekliyordu. Adrian, onun ne dediğini anlamaya çalıştı. Ne demişti?Aldatmak mı? Diye düşündü genç adam. Onu aldatmamıştı! Bu kadın ne dediğini bilmiyordu. Bir süre düşündükten sonra, onun gözlerinin odaklandığı noktaya baktı. Lizzy’ye bakıyor ve inceliyordu. Onda bir şeyler arar gibiydi. Onun, kendisinin metresi olduğunu sanıyordu. Bu şehirde, dedikodular oldukça fazlaydı. Nereden duyduğunu ise tahmin edemiyordu. Hepsi bir yanlış anlaşılmadan ibaretti. Onun, kendisini kıskandığını fark ettirdiği için Lizzy’ye teşekkür etmeliydi. Ama kadının gözlerinde ki acı, buna değmeyeceğini açıkça belli ediyordu. Onu üzmesine değmezdi.
“Konuşacağız.” Dedikten sonra Luke ve Lizzy’ye dönerek devam etti; “Biz bir süre meşgul olacağız. Siz yemeğe başlayabilirsiniz.” Isabel’in hiçbir şey demesini beklemeden onun koluna girerek, neredeyse sürüklemeye başlamıştı.
“Şimdi, bana ne duyduğunu anlatacaksın.” Adrian, sinirden deliye dönmüş gibi görünüyordu. Isabel, onun biraz kızgın halini merak etti. Acaba daha ileri gidebilir miydi? Hem, bunda sinirlenecek ne vardı? Metreslerinin bilinmesinden utanacak bir adamı ilk defa görmüştü. Komik, diye düşündü içinden.
“Senin bildiklerinin bir kısmını. O kadının, metresin olduğunu ve geldiğim gece, onun evinde ve yatağında sabahladığını.” Gözlerine bakarak, gerçekleri öğrenmek isteyen Isabel, devam etti; “Bilmediğim başka bir şey var mı? Ya da başka bir kadın?”
Adrian, duyduklarıyla şok olmuştu. Evet, dedikodu yapıldığını biliyordu ama Lizzy ile yattığı dedikodusunu duymamıştı. Bu, tamamen saçmalıktı! O, eski karısının yakın arkadaşlarındandı. Ve ikisi birlikte, onun hatırına bir şeyler yapmak istemişlerdi. Yaptıkları, dedikoduların yanında o kadar masum kalıyordu ki adam bir an ne diyeceğini şaşırmıştı.
“Bundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?” Adrian’ın yüzündeki çarpık sırıtış geri gelmişti. Ve bu gülümseme, kadını büyülüyordu.
“Senden nefret ettiğim kadar eminim.” Bu cevapla adamın sinirlenmesini bekliyordu. Ama Adrian onu şaşırtarak gülümsemesini daha da genişletmişti.
“Demek benden nefret ettiğin kadar? Peki öyleyse, bana nefretini ne şekilde göstermek istersin? Burada mı? Odamızda mı?” Adamın dediklerini kadını sinirden çıldırtmıştı. Ne hakla böyle bir şey derdi?
“Sen tam bir pisliksin!”
“İltifatların için teşekkür ederim, karıcığım. Ama bu kadarı yeterli. Şimdi, sana her şeyi açıklayacağım. Sen de inanacaksın.” Adrian, sabit gözlerle ona bakıyordu. Ama kadın ona bakmak yerine gözlerini kaçırıyor ve bir göz temasından kaçıyordu. Sonunda adam onun çenesini tutarak başını kaldırıp, yüzüne bakmasını sağladı.
“Neden bana bir şey açıklamak zorunda olasın ki?” İşte Isabel, bunu söyledikten sonra fazla ileri gittiğini fark etti. Ama ne yazık ki, söylemişti ve olacaklardan kaçışı yoktu. Adrian, gözlerinde yanan ateşle ona daha çok yaklaştı ve vücudunun sert hatlarını hissetmesini sağladı. Amacı korkutmak olmasa da, kadının hızla bir nefes alıp, nefesini tuttuğunu fark etti. Yavaşça ona yaklaşırken, adam kendi duygularını bastırmaya çalışıyordu. Yoksa karşısındaki mükemmel kokan kadına saldıracaktı. Dudaklarını, onun dudaklarına değdirdiğinde karşılık alamamıştı. Genç kadın kendini sıkıyor, içindeki kıpırtıların dışarı çıkmasına izin vermiyordu. Sonunda Adrian kibar olmaktan vazgeçip, bir elini saçlarına diğer elini ise onun beline dolayıp sertçe kendine çekti. dudakları ise, barbar yağmacılar gibi dudaklarında dolanıyordu. Ondan verebileceği her şeyi istiyor ve vereceği her şeyi de vermek istiyordu. Ne yazık ki bu olamazdı. En azından şimdi. Onu sevmek zorunda değildi. Eski karısına daima sadık kalacak ve ona aşık olarak ölecekti. Yine de bir varis gerekiyordu. Bu da onların arasındaki etkileşime bir başlangıçtı. İçini böyle rahatlatmaya çalışan adam, bir süre daha dudaklarında oyalandıktan sonra geri çekildi. Kadının şoka uğradığı yüzünden belli oluyordu. Aynı zamanda kızarmış ve gülümsüyordu. Zevk almıştı. Bu iki kelime zihninde dolanırken konuşmaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı Kurban
Romance-Bana aşık olabilir misin? -Asla. -Ben de öyle düşünmüştüm, sevgilim. Sanırım ben de sana 'asla' aşık olmayacağım. -...