Adrian
“Isabel!” Adrian, rüyasında Isabel’i görmüştü. Aslında buna rüya denemezdi. Çünkü Isabel başka bir adamla evleniyordu ve oldukça mutlu görünüyordu. Elinden tuttuğu çocuk ise ikisine o kadar benziyordu ki, Adrian bir bebeklerinin olmasını ne kadar istediğini fark etti. Hızlıca yattığı yerden kalkarak Isabel’in odasına ilerlemeye başladı. Ona dün söylediklerinin saçmalıktan ibaret olduğunu, gitmesini istemediğini söyleyecekti. Hep onunla kalması için yalvaracak ve bir bebek istediğini söyleyecekti. Kapıyı açıp, büyük bir heyecanla içeri girdiğinde odanın boşluğu gözlerini doldurdu. Isabel yoktu! Tanrı aşkına, bir kadın tek başına nereye giderdi? Banyoya doğru koşup baktığında aynı boşluğu görmüştü. O yoktu.
“Isabel!” diye bağırdıktan sonra bütün hizmetlileri kapıya dikmişti. Şiddetle etraftakileri birbirine katıyordu.
“Nerede?” Kısık sesle sorduğu soru bir patlama anının yaklaştığını belli ediyordu.
“B-bilmiyoruz efendim, görmedik.” Kadının korku dolu sesi Adrian’ı iyice kızdırmıştı.
“Nasıl görmezsiniz, buralarda olmalı! Aramaya başlayın!” Bağırarak rahatlamayacağını fark eden adam, pencereye doğru yaklaşıp başını cama dayadı. Sakinleşmeli ve kadının nereye gitmiş olabileceğini düşünmeliydi. Ama aklına hep en kötüsü geliyordu. Onu biri kaçırmış olabilirdi ve sonra da.. Tanrı aşkına, şunları düşünmeyi kes! Öyle bir olmadı! İçindeki ses ona emrederken yumruklarından birini cama geçirerek kırılmasını sağladı. Cam parçaları sanki bu anı bekliyormuşçasına ondan kaçmıştı. Hepsi minicik parçalara bölünmüş ve hızla yere inmişti. Kapıya doğru ilerlerken masanın üzerindeki kağıt dikkatini çekmişti. Bir süre ona baktıktan sonra, Isabel’in bırakmış olabileceği aklına geldi. Bu, daha fazla canını yakıyordu. Adrian kağıdı eline alıp okumaya başladığında duyguları birbirine girmişti. Acı,suçluluk,hüzün ve nefret.. Adam kendinden nefret ediyordu! Kadına bu satırları yazdırabilmişti. Yazılar titrek görünüyordu, kadının elleri bunları yazarken titremiş olmalıydı. Üzerine dökülen ve yazıyı bozan gözyaşı onun üzüldüğünü belli ediyordu. Her kelimeyi, her satırı okudukça kendine lanetler okuyan adam burada beklemenin bir işe yaramayacağını biliyordu.
‘Sevgilim,’ demişti Isabel ona. ‘Neden seni bu kadar çok seviyorum?’ diye de devam etmişti. Bunları söylerken gözlerinde parlayan ışıltılar, adamın gözünden hala gitmiyordu. Hala karşısında olmasını, hala ona öyle bakmasını ne kadar çok dilese de boşunaydı. Isabel, gelmeyecekti. Belki de gelemeyecekti.
‘Seni ne kadar seviyorsam, sende o kadar seviyorsun. Çünkü kalbin, benim sevgimi taşıyamadı ve sen de onu bana verdin.’ Demişti. Tekrar o güne dönmek istiyordu. O sözleri kadından tekrar duymak, dudaklarından dökülüşünü tekrar izlemek istiyordu.
Kapıya yönelip, odadan çıktığında mektubu da elinde buruşturmuştu. Oraya gidecek ve Isabel’i geri alacaktı. Sebep olduğu yanlış anlaşılmayı da çözecekti.
“Hazırlanın, yola çıkıyoruz!” Adamlarına emir verdikten sonra birkaç dakika beklemiş ve kaç saate orada olabileceğini düşünmeye başlamıştı. Erkenden gitmek istiyordu. Çok geç olmadan. ‘En kötü ne olabilir ki?’ sorusu aklından çıkmıyordu. Ama Isabel’in lanet olasıca amcası, onu başka biriyle evlendirmeye zorlayabilirdi. Evlendiremezdi. Isabel, yasal olarak Adrian ile evliydi. Yine de bu kadını ona vermemesi için yeterli bir sebep değildi. Bunların düşüncesi onu o kadar germişti ki adamların hazırlanmasını beklemeden atına atlayıp, hızlanmaya başlamıştı. adamları ise daha hızlı hareket edip, peşinden gitmeye başlamışlardı. Saatlerce ilerledikten sonra, güneş kaybolmaya başlıyordu. Batan güneşin tatlı renkleri gökyüzünü aydınlatıyordu. Pembemsi renk, adama Isabel’i hatırlatıyordu. Gerçi ona her şey Isabel diyordu. Ormandaki bir ağaç dalına baktığında bile kadının adını hatırlıyordu. Adamları çok yorulmuştu. Ama Adrian yorgunluğu hissetmiyordu. Dinlenmek için vakti yoktu, Isabel’i bulmalıydı. Onun yanına gittikten sonra rahatlayabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı Kurban
Romantizm-Bana aşık olabilir misin? -Asla. -Ben de öyle düşünmüştüm, sevgilim. Sanırım ben de sana 'asla' aşık olmayacağım. -...